ترجمة سورة الممتحنة

الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم

ترجمة معاني سورة الممتحنة باللغة التركية من كتاب الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم.
من تأليف: مركز تفسير للدراسات القرآنية .

Ey Allah'a iman edip, kendilerine gönderdiği din ile amel edenler! Benim düşmanım ve sizin de düşmanınız olanlara sevgi göstererek, gizli muhabbet besleyerek onları dost edinmeyin. Onlar, Peygamberiniz aracılığı ile dinden size gelen şeyleri inkâr etmişler, Peygamberi yurdundan çıkarmışlardır. Rabbiniz Allah'a iman ettiniz diye Peygamberi de sizi de yurdunuzdan çıkarıyorlar. Aynı şekilde sizleri de yurdunuz Mekke'den çıkarıyorlar. Size karşı ne bir akrabalık ve ne de bir yakınlık gözetiyorlar. Eğer sizler, benim yolumda cihad etmek ve benim rızamı kazanmak için çıkmış iseniz onlara karşı bir dostluk olarak Müslümanların haberlerini gizlice yollamayın. Ben, sizin bu hususta saklı tuttuğunuzu da, açığa vurduğunuzu da en iyi bilenim. Sizden kim kâfirlerle dostluk yapar ve onlara karşı bir sevgi beslerse; o, doğru yoldan ve haktan sapmış ve doğru olandan uzaklaşmış olur.
Eğer onlar size üstün gelirlerse, içlerinde size karşı gizledikleri düşmanlıklarını ortaya koyarlar. Eziyet ve vurma ile ellerini size uzatırlar ve dilleri ile size söverler. Onlar sizin de tıpkı kendileri gibi Allah'ı ve Rasûlünü inkâr edip kâfir olmanızı arzu ederler.
Eğer yakınlarınız ve çocuklarınız için kâfirleri dost edinirseniz; kıyamet günü, ne yakınlığınız ve ne de çocuklarınız size fayda verir. Allah; sizin aranızı ayrırır da onlardan Cennet ehli olanlar Cennet'e, ateş ehli olanlar ise ateşe girer. Birbirinize hiçbir fayda sağlayamazsınız. Yüce Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir. Yaptıklarınızdan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Ona karşılık olarak sizi mükâfatlandıracaktır.
-Ey Mü'minler!- Şüphesiz, sizin için İbrahim -aleyhisselam-'da ve onunla beraber olan Mü'minlerde güzel bir örnek vardır. Hani onlar kâfir olan toplumlarına şöyle demişlerdi: "Biz, şüphesiz sizden ve sizin Allah’tan başka ibadet ettiğiniz putlarınızdan uzağız. Sizin üzerine olduğunuz inancı kabul etmiyoruz. Sizinle bizim aramızda Yüce Allah’a tek olarak iman edinceye ve Allah'a herhangi bir kimseyi ortak koşmayı bırakıncaya kadar sürecek olan bir düşmanlık ve nefret belirmiştir." Sizin üzerinize düşen de onlar gibi kâfir olan toplumunuzdan uzak durmanızdır. Bu; İbrahim’in babasına söylediği şu söz hariçtir (İbrahim şöyle dedi): "Senin için Allah'tan bağışlanma dileyeceğim. Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin." Bu, İbrahim'in babası hakkında ümidi kesmesinden önce idi. Çünkü Mü'min bir kimse, müşrik bir kimse için af dileyemez. İbrahim şöyle dedi: "Benim, Allah’tan sana gelecek azabı savmaya gücüm yetmez. Rabbimiz! Biz, bütün işlerimizde sana dayandık ve tevbe ederek sana yöneldik ve kıyamet günü dönüş de sanadır!"
Rabbimiz! Kâfirleri bize musallat ederek bizi küfre sapanlar için bir deneme kılma. (Eğer bize musallat olurlarsa) Onlar (kâfirler) şöyle diyeceklerdir: "Eğer onlar hak üzerinde olsalardı, biz onlara hakim güç kılınmazdık. Rabbimiz! Bizim günahlarımızı bağışla. Şüphesiz sen; hiç kimsenin kendisine galip gelemeyeceği Azîz/mutlak galipsin. Yaratmanda, şeriatinde ve takdir etmende çok hikmet sahibisin."
İşte bu güzel örneği ancak Allah'tan dünya ve ahiretin hayrını isteyenler alır. Her kim de bu güzel örnekten yüz çevirirse; şüphesiz ki Allah, kullarına muhtaç değildir. O'nun, kullarının taatine ihtiyacı yoktur. O her halukârda çokça övülendir.
-Ey Mü'minler!- Olur ki Allah, kendileri ile aranızda düşmanlık bulunan kâfirler ile aranıza onları İslam'a hidayet ederek bir sevgi koyar da onlar sizin dinde kardeşleriniz olurlar. Allah her şeye kadirdir, onların kalplerini imana doğru çevirir. Allah, tevbe eden kullarına karşı çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
Yüce Allah, Müslümanlığınız sebebi ile sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik etmenizi, onlara sizin üzerinizdeki haklarını vererek adaletli davranmanızı yasaklamaz. Tıpkı Ebu Bekir -radıyallahu anh-'ın kızı Esma -radıyallahu anhâ-'nın, kâfir olan annesine ihsanda bulunmak için Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'den izin talep ettikten sonra olduğu gibidir. Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- annesine sıla-i rahim yapması için Esma'ya izin vermiştir. Şüphesiz Yüce Allah; kendi nefislerine, ailelerine ve üzerlerine idareci oldukları kimselere karşı adil olanları sever.
Allah; ancak iman etmeniz sebebi ile sizinle savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanıza yardım edenlerle dost olmanızı yasaklar. Sizden kim onları dost edinirse, işte Allah'ın emrine karşı gelmeleri sebebi ile kendi nefislerini helâka sürükleyerek kendilerine zulmetmiş olanlar onlardır.
Ey Allah’a iman edenler ve Allah’ın dini (şeriati) ile amel edenler! Mü'min kadınlar, küfür diyarından hicret edip de İslam diyarına gelirlerse, onları imanlarının doğruluğunda imtihan edin. Allah, onların imanlarını en iyi bilendir. Onların kalplerinin barındırdığı şey gizli kalmaz. İmtihandan sonra onların imanlarında sadık kimseler olduklarına dair alametlerin ortaya çıkmasından sonra onların Mü'min kadınlar olduğunu anlarsanız bu durumda onları kâfir olan eşlerine iade etmeyin. Mü'mine kadınların kâfir erkeklerle evlenmesi helal değildir. Aynı şekilde kâfir olan erkeklerin de iman eden kadınlarla evlenmesi helal değildir. İman eden kadınların kâfir kocalarına verdikleri mehirlerini (geri) verin. -Ey Mü'minler!- İddetlerini bitirdikten sonra mehirlerini vererek o kadınlarla evlenmenizde bir günah yoktur. Kimin hanımı kâfir ise yahut dininden dönmüş ise küfür sebebi ile nikah bağı koptuğu için artık o kadını yanında tutmasın. Mehir olarak onlara sarfettiğinizi geri isteyin. Dininden dönen kadınlarınızın mehirlerini o kâfirlerden isteyin. Mü'min olan kadınlar da verdiklerini istesinler. Mehirler ile alakalı olarak sizin tarafınızdan ve onların tarafından mehirlerin geri verilmesine dair burada zikredilen hüküm Allah -Subhanehu ve Teâlâ-’nın hükmüdür. O sizin aranızda dilediği gibi hüküm verir. Allah kullarının hallerini ve yaptıklarını en iyi bilendir. Onların yaptıklarından hiçbir şey O’na gizli kalmaz. O, kulları için koymuş olduğu hükümlerde çok hikmet sahibidir.
Eşleriniz için sarfettiklerinizden bir şey eğer onların dinden çıkmaları sebebiyle kâfirlere gider, siz de onlara gâlip gelirseniz; ganimetten, eşleri dinden çıkarak giden erkeklere mehir olarak sarfettikleri kadarını verin. Emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınarak iman ettiğiniz Allah'a karşı gelmekten de sakının.
-Ey Peygamber!- Mü'min kadınlar, -Mekke’nin fethinde olduğu gibi- Allah’a hiçbir şeyi şirk koşmamak, bilâkis sadece O’na kulluk etmek, hırsızlık etmemek, zina etmemek, cahiliye adeti olarak çocuklarını öldürmemek, yalan uydurarak eşlerine zinadan çocuklar isnat etmemek ve ağıt yakıp saç baş yolarak ağlamaktan yasaklaman gibi iyi ve doğru işlerde sana isyan etmemek üzere sana beyat etmek için geldiklerinde onların beyatını kabul et. Sana beyat etmelerinden sonra onların günahlarının bağışlanması için Allah’tan af dile. Şüphesiz Allah, tevbe eden kullarının günahlarını çokça örtüp bağışlayandır. Onlara karşı çok merhametlidir.
Ey Allah'a iman edip, Allah'ın kendilerine gönderdiği din ile amel edenler! Ahirete iman etmeyen ve Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir kavmi dost edinmeyin. Zira onlar, ahireti inkâr etmeleri sebebi ile kabirlerdekilerin yeniden dirilmesinden ümit kestikleri gibi ahiretten ümit kesmişlerdir.
سورة الممتحنة
معلومات السورة
الكتب
الفتاوى
الأقوال
التفسيرات

سورة (الممتحنة) من السُّوَر المدنية، نزلت بعد سورة (الأحزاب)، وقد جاءت بالنهيِ عن موالاة الكفار واتخاذِهم أولياءَ، وجعلت ذلك امتحانًا ودلالةً على صدقِ الإيمان واكتماله، وسُمِّيت بـ(الممتحنة) لأنَّ فيها ذِكْرَ امتحانِ النساء المهاجِرات المبايِعات للنبي صلى الله عليه وسلم؛ قال تعالى: {يَٰٓأَيُّهَا اْلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ إِذَا جَآءَكُمُ اْلْمُؤْمِنَٰتُ مُهَٰجِرَٰتٖ فَاْمْتَحِنُوهُنَّۖ} [الممتحنة: 10].

ترتيبها المصحفي
60
نوعها
مدنية
ألفاظها
352
ترتيب نزولها
91
العد المدني الأول
13
العد المدني الأخير
13
العد البصري
13
العد الكوفي
13
العد الشامي
13

* قوله تعالى: {يَٰٓأَيُّهَا اْلَّذِينَ ءَامَنُواْ لَا تَتَّخِذُواْ عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَآءَ تُلْقُونَ إِلَيْهِم بِاْلْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُواْ بِمَا جَآءَكُم مِّنَ اْلْحَقِّ يُخْرِجُونَ اْلرَّسُولَ وَإِيَّاكُمْ أَن تُؤْمِنُواْ بِاْللَّهِ رَبِّكُمْ إِن كُنتُمْ خَرَجْتُمْ جِهَٰدٗا فِي سَبِيلِي وَاْبْتِغَآءَ مَرْضَاتِيۚ تُسِرُّونَ إِلَيْهِم بِاْلْمَوَدَّةِ وَأَنَا۠ أَعْلَمُ بِمَآ أَخْفَيْتُمْ وَمَآ أَعْلَنتُمْۚ وَمَن يَفْعَلْهُ مِنكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَآءَ اْلسَّبِيلِ} [الممتحنة: 1]:

عن عليِّ بن أبي طالبٍ رضي الله عنه، قال: «بعَثَني رسولُ اللهِ ﷺ أنا والزُّبَيرَ والمِقْدادَ، فقال: «انطلِقوا حتى تأتوا رَوْضةَ خاخٍ؛ فإنَّ بها ظعينةً معها كتابٌ، فَخُذوا منها»، قال: فانطلَقْنا تَعادَى بنا خَيْلُنا حتى أتَيْنا الرَّوْضةَ، فإذا نحنُ بالظَّعينةِ، قُلْنا لها: أخرِجي الكتابَ، قالت: ما معي كتابٌ، فقُلْنا: لَتُخرِجِنَّ الكتابَ، أو لَنُلقِيَنَّ الثِّيابَ، قال: فأخرَجتْهُ مِن عِقاصِها، فأتَيْنا به رسولَ اللهِ ﷺ، فإذا فيه: مِن حاطبِ بنِ أبي بَلْتعةَ، إلى ناسٍ بمكَّةَ مِن المشرِكين، يُخبِرُهم ببعضِ أمرِ رسولِ اللهِ ﷺ، فقال رسولُ اللهِ ﷺ: «يا حاطبُ، ما هذا؟»، قال: يا رسولَ اللهِ، لا تَعجَلْ عليَّ، إنِّي كنتُ امرأً ملصَقًا في قُرَيشٍ، يقولُ: كنتُ حليفًا، ولم أكُنْ مِن أنفُسِها، وكان مَن معك مِن المهاجِرِينَ مَن لهم قراباتٌ يحمُونَ أهلِيهم وأموالَهم، فأحبَبْتُ إذ فاتَني ذلك مِن النَّسَبِ فيهم أن أتَّخِذَ عندهم يدًا يحمُونَ قرابتي، ولم أفعَلْهُ ارتدادًا عن دِيني، ولا رضًا بالكفرِ بعد الإسلامِ، فقال رسولُ اللهِ ﷺ: «أمَا إنَّه قد صدَقَكم»، فقال عُمَرُ: يا رسولَ اللهِ، دَعْني أضرِبْ عُنُقَ هذا المنافقِ، فقال: «إنَّه قد شَهِدَ بَدْرًا، وما يُدرِيك لعلَّ اللهَ اطَّلَعَ على مَن شَهِدَ بَدْرًا، فقال: اعمَلوا ما شِئْتم فقد غفَرْتُ لكم! فأنزَلَ اللهُ السُّورةَ: {يَٰٓأَيُّهَا اْلَّذِينَ ءَامَنُواْ لَا تَتَّخِذُواْ عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمْ أَوْلِيَآءَ تُلْقُونَ إِلَيْهِم بِاْلْمَوَدَّةِ وَقَدْ كَفَرُواْ بِمَا جَآءَكُم مِّنَ اْلْحَقِّ} [الممتحنة: 1] إلى قولِه: {فَقَدْ ضَلَّ سَوَآءَ اْلسَّبِيلِ} [الممتحنة: 1]». أخرجه البخاري (٤٢٧٤).

* قوله تعالى: {يَٰٓأَيُّهَا اْلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ إِذَا جَآءَكُمُ اْلْمُؤْمِنَٰتُ مُهَٰجِرَٰتٖ فَاْمْتَحِنُوهُنَّۖ اْللَّهُ أَعْلَمُ بِإِيمَٰنِهِنَّۖ فَإِنْ عَلِمْتُمُوهُنَّ مُؤْمِنَٰتٖ فَلَا تَرْجِعُوهُنَّ إِلَى اْلْكُفَّارِۖ لَا هُنَّ حِلّٞ لَّهُمْ وَلَا هُمْ يَحِلُّونَ لَهُنَّۖ} [الممتحنة: 10]:

عن عُرْوةَ بن الزُّبَيرِ، أنَّه سَمِعَ مَرْوانَ والمِسْوَرَ بن مَخرَمةَ رضي الله عنهما يُخبِرانِ عن أصحابِ رسولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم، قال: «لمَّا كاتَبَ سُهَيلُ بنُ عمرٍو يومَئذٍ، كان فيما اشترَطَ سُهَيلُ بنُ عمرٍو على النبيِّ صلى الله عليه وسلم: أنَّه لا يأتيك منَّا أحدٌ - وإن كان على دِينِك - إلا ردَدتَّه إلينا، وخلَّيْتَ بَيْننا وبَيْنَه، فكَرِهَ المؤمنون ذلك، وامتعَضوا منه، وأبى سُهَيلٌ إلا ذلك، فكاتَبَه النبيُّ صلى الله عليه وسلم على ذلك، فرَدَّ يومَئذٍ أبا جَنْدلٍ إلى أبيه سُهَيلِ بنِ عمرٍو، ولم يأتِه أحدٌ مِن الرِّجالِ إلا رَدَّه في تلك المُدَّةِ، وإن كان مسلِمًا، وجاءت المؤمِناتُ مهاجِراتٍ، وكانت أمُّ كُلْثومٍ بنتُ عُقْبةَ بنِ أبي مُعَيطٍ ممَّن خرَجَ إلى رسولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم يومَئذٍ، وهي عاتِقٌ، فجاءَ أهلُها يَسألون النبيَّ صلى الله عليه وسلم أن يَرجِعَها إليهم، فلم يَرجِعْها إليهم؛ لِما أنزَلَ اللهُ فيهنَّ: {إِذَا جَآءَكُمُ اْلْمُؤْمِنَٰتُ مُهَٰجِرَٰتٖ فَاْمْتَحِنُوهُنَّۖ اْللَّهُ أَعْلَمُ بِإِيمَٰنِهِنَّۖ} [الممتحنة: 10] إلى قولِه: {وَلَا هُمْ يَحِلُّونَ لَهُنَّۖ} [الممتحنة: 10]».

قال عُرْوةُ: «فأخبَرتْني عائشةُ: أنَّ رسولَ اللهِ صلى الله عليه وسلم كان يمتحِنُهنَّ بهذه الآيةِ: {يَٰٓأَيُّهَا اْلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ إِذَا جَآءَكُمُ اْلْمُؤْمِنَٰتُ مُهَٰجِرَٰتٖ فَاْمْتَحِنُوهُنَّۖ} [الممتحنة: 10] إلى {غَفُورٞ رَّحِيمٞ} [الممتحنة: 12]».

قال عُرْوةُ: «قالت عائشةُ: فمَن أقَرَّ بهذا الشرطِ منهنَّ، قال لها رسولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم: «قد بايَعْتُكِ»؛ كلامًا يُكلِّمُها به، واللهِ، ما مسَّتْ يدُه يدَ امرأةٍ قطُّ في المبايَعةِ، وما بايَعَهنَّ إلا بقولِه». أخرجه البخاري (٢٧١١).

* سورة (الممتحنة):

سُمِّيت سورة (الممتحنة) بهذا الاسم؛ لأنه جاءت فيها آيةُ امتحان إيمان النساء اللواتي يأتينَ مهاجِراتٍ من مكَّةَ إلى المدينة؛ قال تعالى: {يَٰٓأَيُّهَا اْلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ إِذَا جَآءَكُمُ اْلْمُؤْمِنَٰتُ مُهَٰجِرَٰتٖ فَاْمْتَحِنُوهُنَّۖ} [الممتحنة: 10].

1. النهيُ عن موالاة الكفار (١-٦).

2. الموالاة المباحة، والموالاة المحرَّمة (٧-٩).

3. امتحان المهاجِرات (١٠-١١).

4. بَيْعة المؤمنات (١١-١٣).

ينظر: "التفسير الموضوعي لسور القرآن الكريم" لمجموعة من العلماء (8 /96).

مقصدُ سورة (الممتحنة) هو البراءةُ من الشرك والمشركين، وعدمُ اتخاذهم أولياءَ، وفي ذلك دلالةٌ على صدقِ التوحيد واكتماله.

يقول ابنُ عاشور رحمه الله: «اشتملت من الأغراض على تحذيرِ المؤمنين من اتخاذ المشركين أولياءَ مع أنهم كفروا بالدِّين الحق، وأخرَجوهم من بلادهم.

وإعلامِهم بأن اتخاذَهم أولياءَ ضلالٌ، وأنهم لو تمكَّنوا من المؤمنين، لأساؤوا إليهم بالفعل والقول، وأن ما بينهم وبين المشركين من أواصرِ القرابة لا يُعتد به تجاه العداوة في الدِّين، وضرَب لهم مثَلًا في ذلك قطيعةَ إبراهيم لأبيه وقومه.

وأردَف ذلك باستئناس المؤمنين برجاءِ أن تحصُلَ مودةٌ بينهم وبين الذين أمرهم اللهُ بمعاداتهم؛ أي: هذه معاداةٌ غيرُ دائمة...». "التحرير والتنوير" لابن عاشور (28 /131).

وينظر: "مصاعد النظر للإشراف على مقاصد السور" للبقاعي (3 /76).