ترجمة سورة الحشر

Turkish - Turkish translation

ترجمة معاني سورة الحشر باللغة التركية من كتاب Turkish - Turkish translation.

Hasr Suresi


Göklerde ve yerde olanlarin hepsi Allah'i tesbih etmektedir, O üstündür, hikmet sahibidir.

Ehl-i kitaptan inkar edenleri, ilk sürgünleri yurtlarindan çikaran O'dur. Siz onlarin çikacaklarini sanmamistiniz. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah'tan koruyacagini sanmislardi. Ama Allah'in azabi, onlara beklemedikleri yerden geliverdi. O, yüreklerine korku düsürdü; öyle ki evlerini hem kendi elleriyle, hem de müminlerin elleriyle harap ediyorlardi. Ey akil sahipleri! Ibret alin.

Eger Allah onlara sürgünü yazmamis olsaydi, elbette, onlari dünyada baska sekilde cezalandiracakti. Ahirette de onlar için ates azabi vardir.

Bunun sebebi sudur: Onlar Allah'a ve Resulüne karsi geldiler; Kim Allah'a karsi gelirse Allah'in azabi siddetlidir.

Hurma agaçlarindan her hangi bir sey kesmeniz veya kökleri üzerinde birakmaniz hep Allah'in izniyle ve O'nun, yoldan çikanlari cezalandirmasi içindir.

Allah'in, onlardan peygamberine verdigi ganimetlere gelince siz onun üzerine ne at, ne de deve sürmediniz. Fakat Allah peygamberini, diledigi kimselerin üzerine salar. Allah her seye kadirdir.

Allah'in o kent halkindan, Resulüne verdigi ganimetler, Allah'a, Resul'e, ona akrabaligi bulunanlara, yetimlere, yoksullara, yolcuya aittir. Ta ki içinizden yalniz zenginler arasinda dolasan bir sey olmasin. Peygamber size ne verdiyse onu alin. Size neyi yasakladiysa ondan sakinin ve Allah'tan korkun. Çünkü Allah'in azabi siddetlidir.

Bir de göç eden fakirlere aittir ki yurtlarindan ve mallarindan çikarilmislardir, Allah'in lütuf ve rizasini ararlar; Allah'a ve Resulüne yardim ederler. Iste dogru olanlar onlardir.

Ve onlardan önce o yurda yerlesen imana sarilanlar kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden ötürü gögüslerinde bir ihtiyaç duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçlari olsa dahi, onlari öz canlarina tercih ederler. Kim nefsinin cimriliginden korunursa, iste onlar umduklarina erenlerdir.

Onlardan sonra gelenler derler ki: "Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanan kardeslerimizi bagisla, kalplerimizde inananlara karsi bir kin birakma! Rabbimiz! Sen çok sefkatli, çok merhametlisin!"

Münafiklarin, kitap ehlinden inkar eden dostlarina "Eger siz yurdunuzdan çikarilirsaniz, mutlaka biz de sizinle beraber çikariz sizin aleyhinizde kimseye asla uymayiz. Eger savasa tutusursaniz, mutlaka yardim ederiz." dediklerini görmedin mi? Allah, onlarin yalanci olduklarina sahitlik eder.

Andolsun eger onlar, çikarilirsalar, onlarla beraber çikmazlar; savasa tutusmus olsalar, onlara yardim etmezler; yardim etseler bile arkalarini dönüp kaçarlar, sonra kendilerine de yardim edilmez.

Onlarin kalblerinde sizin korkunuz, Allah'in korkusundan fazladir. Böyledir, çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.

Onlar toplu olarak sizinle savasamazlar, ancak, müstahkem sehirlerde yahut duvarlarin ardindan (sizinle savasmak isterler). Kendi aralarindaki çekismeleri siddetlidir. Sen onlari toplu sanirsin, oysa onlarin kalbleri daginiktir. Böyledir, çünkü onlar aklini kullanmayan bir topluluktur.

(Bu yahudilerin durumu) kendilerinden az önce, islerinin günahini tatmis olan, ahirette de kendileri için aci bir azab bulunan kimselerin (Bedir'de cezalarini bulan putperestlerin) durumu gibidir.

(Yahudileri kandiran münafiklarin durumu da) tipki seytanin durumuna benzer ki insana "Inkâr et." dedi, (insan) inkar edince de: "Ben senden uzagim, ben âlemlerin Rabb'i Allah'tan korkarim!" dedi.

Nihayet ikisinin sonu, ebedi olarak ateste oldu. Zalimlerin cezasi budur.

Ey inananlar, Allah'tan korkun ve kisi, yarin için ne (yapip) gönderdigine baksin. Allah'tan korkun; çünkü Allah, yaptiklarinizdan haberdardir.

Allah'i unutup da Allah'in da kendilerini unutturdugu kimseler gibi olmayin onlar, yoldan çikan kimselerdir.

Cehennem ehli ile cennet ehli bir olmaz. Cennet ehli kurtularak isteklerine erisenlerdir.

Biz bu Kur'ân'i bir daga indirseydik, Allah'in korkusundan onu bas egmis, parça, parça olmus görürdün. Bu misalleri düsünsünler diye insanlara veriyoruz.

O, öyle Allah'tir ki O'ndan baska tanri yoktur. Görülmeyeni ve görüleni bilendir. O, esirgeyen bagislayandir.

O, öyle bir Allah'tir ki, kendisinden baska hiçbir tanri yoktur. O, mâlik ve sahiptir, münezzehtir, selâmet verendir, emniyete kavusturandir, gözetip koruyandir, üstündür, istedigini zorla yaptiran, büyüklükte esi olmayandir. Allah puta tapanlarin ortak kostuklari seylerden münezzehtir.

O, yaratan, var eden, varliklara sekil veren Allah'tir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun sânini yüceltmektedirler. O, gâlib olan, her seyi hikmeti uyarinca yapandir.
سورة الحشر
معلومات السورة
الكتب
الفتاوى
الأقوال
التفسيرات

سورة (الحشر) من السُّوَر المدنية، من (المسبِّحات)، وهي التي تبدأ بـ {سَبَّحَ}، نزلت بعد سورة (البيِّنة)، وقد نزلت في إجلاء يهودِ (بني النَّضير)، وأشارت إلى تاريخِ اليهود المليء بالخيانات، وعدم الالتزام بالمواثيق والعهود، وتعرَّضت لحُكْمِ (الفَيْء)، وقد افتُتحت بمقصدٍ عظيم؛ وهو تنزيهُ الله عزَّ وجلَّ عن كل نقص، وإثبات كلِّ كمال له سبحانه؛ فهو المستحِقُّ لصفات الألوهيَّة والربوبيَّة.

ترتيبها المصحفي
59
نوعها
مدنية
ألفاظها
447
ترتيب نزولها
101
العد المدني الأول
24
العد المدني الأخير
24
العد البصري
24
العد الكوفي
24
العد الشامي
24

* نزَلتْ سورة (الحشر) في يهودِ (بني النَّضير):

عن سعيدِ بن جُبَيرٍ رحمه الله، قال: «قلتُ لابنِ عباسٍ: سورةُ التَّوْبةِ؟ قال: التَّوْبةُ هي الفاضحةُ، ما زالت تَنزِلُ: {وَمِنْهُمْ} {وَمِنْهُمْ} حتى ظَنُّوا أنَّها لن تُبقِيَ أحدًا منهم إلا ذُكِرَ فيها، قال: قلتُ: سورةُ الأنفالِ؟ قال: نزَلتْ في بَدْرٍ، قال: قلتُ: سورةُ الحَشْرِ؟ قال: نزَلتْ في بني النَّضِيرِ». أخرجه البخاري (٤٨٨٢).

* قوله تعالى: {سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي اْلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِي اْلْأَرْضِۖ وَهُوَ اْلْعَزِيزُ اْلْحَكِيمُ ١ هُوَ اْلَّذِيٓ أَخْرَجَ اْلَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْ أَهْلِ اْلْكِتَٰبِ مِن دِيَٰرِهِمْ لِأَوَّلِ اْلْحَشْرِۚ مَا ظَنَنتُمْ أَن يَخْرُجُواْۖ وَظَنُّوٓاْ أَنَّهُم مَّانِعَتُهُمْ حُصُونُهُم مِّنَ اْللَّهِ فَأَتَىٰهُمُ اْللَّهُ مِنْ حَيْثُ لَمْ يَحْتَسِبُواْۖ وَقَذَفَ فِي قُلُوبِهِمُ اْلرُّعْبَۚ يُخْرِبُونَ بُيُوتَهُم بِأَيْدِيهِمْ وَأَيْدِي اْلْمُؤْمِنِينَ فَاْعْتَبِرُواْ يَٰٓأُوْلِي اْلْأَبْصَٰرِ} [الحشر: 1-2]:

عن عائشةَ رضي الله عنها، قالت: «كانت غَزْوةُ بني النَّضِيرِ - وهم طائفةٌ مِن اليهودِ - على رأسِ ستَّةِ أشهُرٍ مِن وَقْعةِ بَدْرٍ، وكان مَنزِلُهم ونَخْلُهم بناحيةِ المدينةِ، فحاصَرَهم رسولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم حتى نزَلوا على الجَلاءِ، وعلى أنَّ لهم ما أقَلَّتِ الإبلُ مِن الأمتعةِ والأموالِ، إلا الحَلَقةَ؛ يَعني: السِّلاحَ؛ فأنزَلَ اللهُ فيهم: {سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي اْلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِي اْلْأَرْضِۖ} [الحشر: 1] إلى قولِه: {لِأَوَّلِ اْلْحَشْرِۚ مَا ظَنَنتُمْ أَن يَخْرُجُواْۖ} [الحشر: 2]، فقاتَلَهم النبيُّ صلى الله عليه وسلم حتى صالَحَهم على الجَلاءِ، فأَجْلاهم إلى الشَّامِ، وكانوا مِن سِبْطٍ لم يُصِبْهم جَلاءٌ فيما خلا، وكان اللهُ قد كتَبَ عليهم ذلك، ولولا ذلك لعذَّبَهم في الدُّنيا بالقتلِ والسَّبْيِ، وأمَّا قولُه: {لِأَوَّلِ اْلْحَشْرِۚ} [الحشر: 2]، فكان جَلاؤُهم ذلك أوَّلَ حَشْرٍ في الدُّنيا إلى الشَّامِ». أخرجه الحاكم (3850).

* قوله تعالى: {مَا قَطَعْتُم مِّن لِّينَةٍ أَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَآئِمَةً عَلَىٰٓ أُصُولِهَا فَبِإِذْنِ اْللَّهِ وَلِيُخْزِيَ اْلْفَٰسِقِينَ} [الحشر: 5]:

عن عبدِ اللهِ بن عُمَرَ رضي الله عنهما، قال: «حرَّقَ رسولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم نَخْلَ بني النَّضِيرِ وقطَعَ، وهي البُوَيرةُ؛ فنزَلتْ: {مَا قَطَعْتُم مِّن لِّينَةٍ أَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَآئِمَةً عَلَىٰٓ أُصُولِهَا فَبِإِذْنِ اْللَّهِ} [الحشر: 5]». أخرجه البخاري (٤٠٣١).

* قوله تعالى: {وَيُؤْثِرُونَ عَلَىٰٓ أَنفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٞۚ وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِۦ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ اْلْمُفْلِحُونَ} [الحشر: 9]:

عن أبي هُرَيرةَ رضي الله عنه: «أنَّ رجُلًا أتى النبيَّ صلى الله عليه وسلم، فبعَثَ إلى نسائِه، فقُلْنَ: ما معنا إلا الماءُ، فقال رسولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم: «مَن يضُمُّ أو يُضِيفُ هذا؟»، فقال رجُلٌ مِن الأنصارِ: أنا، فانطلَقَ به إلى امرأتِه، فقال: أكرِمي ضيفَ رسولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم، فقالت: ما عندنا إلا قُوتُ صِبْياني، فقال: هَيِّئي طعامَكِ، وأصبِحي سِراجَكِ، ونَوِّمي صِبْيانَكِ إذا أرادوا عَشاءً، فهيَّأتْ طعامَها، وأصبَحتْ سِراجَها، ونوَّمتْ صِبْيانَها، ثم قامت كأنَّها تُصلِحُ سِراجَها فأطفأته، فجعَلَا يُرِيانِه أنَّهما يأكُلانِ، فبَاتَا طاوِيَينِ، فلمَّا أصبَحَ غَدَا إلى رسولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم، فقال: «ضَحِكَ اللهُ اللَّيلةَ - أو عَجِبَ - مِن فَعالِكما»؛ فأنزَلَ اللهُ: {وَيُؤْثِرُونَ عَلَىٰٓ أَنفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٞۚ وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِۦ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ اْلْمُفْلِحُونَ} [الحشر: 9]». أخرجه البخاري (٣٧٩٨).

* سورةُ (الحَشْر):

سُمِّيت سورةُ (الحَشْر) بذلك؛ لوقوع لفظِ (الحشر) فيها؛ قال تعالى: {هُوَ اْلَّذِيٓ أَخْرَجَ اْلَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْ أَهْلِ اْلْكِتَٰبِ مِن دِيَٰرِهِمْ لِأَوَّلِ اْلْحَشْرِۚ} [الحشر: 2].

والمراد بـ(الحَشْر) هنا: إخراجُ (بني النَّضِير)، لا يومُ القيامة.

* سورة (بني النَّضِير):

وسُمِّيت بذلك؛ لاشتمالها على قِصَّة إجلاء يهودِ (بني النَّضير).

1. إجلاء بني النَّضير (١-٥).

2. حُكْمُ الفَيء (٦-١٧).

3. التقوى، قوة القرآن، أسماء الله الحسنى (١٨-٢٤).

ينظر: "التفسير الموضوعي لسور القرآن الكريم" لمجموعة من العلماء (8 /60).

مقصودُ سورة (الحشر) تنزيهُ الله عز وجل عن كلِّ النقائص، وإثباتُ الكمال المطلق له؛ فهو الإله المستحِقُّ للعبادة؛ لكمال اتصافه بالقدرة الشاملة والحِكْمة البالغة، وهذه دعوةٌ لتوحيد الرُّبوبية والألوهية له سبحانه.

ويذكُرُ ابنُ عاشور أنَّ السورة جاءت لبيان: «حُكْم أموال بني النَّضير بعد الانتصار عليهم»، ثم يقول في بيان مقاصدها: «وقد اشتملت على أن ما في السموات وما في الأرض دالٌّ على تنزيه الله، وكونِ ما في السموات والأرض مِلْكَه، وأنه الغالب المدبِّر.

وعلى ذِكْرِ نعمة الله على ما يسَّر من إجلاء بني النَّضير مع ما كانوا عليه من المَنَعةِ والحصون والعُدَّة؛ وتلك آيةٌ من آيات تأييد رسول الله صلى الله عليه وسلم، وغَلَبَتِه على أعدائه.

وذِكْرِ ما أجراه المسلمون من إتلافِ أموال بني النَّضير، وأحكام ذلك في أموالهم، وتعيين مستحِقِّيه من المسلمين». "التحرير والتنوير" لابن عاشور (28 /63).

وينظر: "مصاعد النظر للإشراف على مقاصد السور" للبقاعي (3 /72).