ترجمة سورة الحشر

الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم

ترجمة معاني سورة الحشر باللغة التركية من كتاب الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم.
من تأليف: مركز تفسير للدراسات القرآنية .

Göklerde ve yerde var olan yaratılmışlar, Allah'ı kendisine yakışmayacak olan şeylerden tenzih edip yüceltirler. O; Aziz'dir/hiç kimsenin mücadele edemeyeceği mutlak galiptir. Yaratmasında, şeriatinde ve takdir etmesinde hikmet sahibidir.
Allah'ı inkâr eden ve Peygamberi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'i yalanlayan Benî Nadîr'i yurtları olan Medine'den Şam'a ilk defa çıkaran O'dur. Onlar; Tevrat ehli olan Yahûdilerdendir. Onlar müşrikler ile birlikte olup, ahitlerini bozunca Yüce Allah onları Şam diyarına doğru sürmüştü. -Ey Mü'minler!- Üzerinde oldukları güç ve kuvvet sebebi ile siz onların yurtlarından çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da yükselttikleri kalelerinin Allah'ın cezalandırmasından kendilerini koruyacağını sanmışlardı. Böylece Allah da Rasûlüne, onlara karşı savaşmayı ve onları yurtlarından sürgün etmeyi emretmesi ile onlara hesaba katmadıkları bir yönden gelmiştir. Yüce Allah, onların kalplerine şiddetli bir korku salıverdi. Böylece onlar müslümanların o evlerden yararlanmaması için evlerini kendi elleri ile içerden yıktılar. Müslümanlar da dışarıdan yıktılar. Ey basiret sahipleri! İnkârları sebebi ile onların başına gelenlerden ibret alın ve sakın onlar gibi olmayın. Yoksa onların uğramış olduğu ceza size de ulaşır.
Eğer Yüce Allah, onların sürgün edilmelerini yazmamış olsaydı onlara tıpkı kardeşleri olan Kurayza Oğulları'na (Yahûdilerine) yaptığı gibi dünyada öldürülme ve esir edilme ile azap ederdi. Ahirette onlar için kendilerini bekleyen ve içinde ebedî kalacakları bir azap vardır.
Onlar hakkında gerçekleşen bu şey, onların küfürleri ve ahitlerini bozarak Allah'a ve Rasûlüne karşı gelmeleri sebebiyledir. Her kim Allah'a karşı gelirse; şüphesiz Allah Teâlâ cezalandırması şiddetli olandır. O kimseye O'nun şiddetli cezalandırması erişecektir.
-Ey Mü'minler topluluğu!- Beni Nadîr Gazvesi'nde Allah'ın düşmanlarını gazaplandırmak için kesmiş olduğunuz yahut kendisinden yararlanmak için kökleri üzerinde bırakmış olduğunuz hurma ağaçları Allah'ın emriyledir. Bu; onların iddia ettiği gibi yeryüzünde yapılmış bir bozgun değildir. Bu; Allah'ın taatinden çıkan, ahitlerini bozan ve vefa yolunu seçmek yerine hıyanet yolunu seçen Yahûdileri rezil etmesi içindir.
Yüce Allah’ın, Nadîr Oğulları'nın mallarından Rasûlüne verdiği şeyler için siz ne at ve ne deve koşturdunuz ve size ne de bir meşakkat isabet etti. Fakat Allah, Rasûlünü dilediğine hakim kılıp ona karşı üstün kılar. O, Rasûlünü Nadîr Oğulları'na hakim kılıp onlara karşı üstün kılmış ve onların beldelerinin fethini savaşmaksızın nasip etmiştir. Allah’ın her şeye gücü yeter. Hiçbir şey O'nu aciz bırakamaz.
Yüce Allah’ın (fethedilen) kasaba halkından savaşmadan alınarak Peygamberine verdiği fey Allah'a aittir. Allah onu dillediği kimseye verir. Yine Rasûle mülk olarak verir. Haşimoğulları'ndan ve Abdulmuttalip Oğulları'ndan olan akrabalarına verir. Bu, sadakadan men edilmeleri sebebi ile onlar için bir telafidir. Yine yetimler, fakirler, yolda kalmış ve nafakasını yitirmiş olan kimseler içindir. Bu; malların, sadece zengin olanlar arasında dönüp dolaşmaması ve fakirlere de verilmesi içindir. -Ey Mü'minler!- Rasûl -sallallahu aleyhi ve sellem- size fey mallarından ne verdiyse, onu alın ve sizi neyden sakındırmışsa ondan kaçının. Emirlerine itaat ederek ve yasaklarından kaçınarak Allah'tan korkun. Muhakkak ki Yüce Allah, cezalandırması çetin olandır. O'nun cezalandırmasından sakının.
Bu mallardan bir kısmı Allah yolunda mallarını ve evlatlarını terk etmeye mecbur kılınmış, Allah'tan dünyada rızık ve ahirette rıza dileyen, Allah yolunda cihad ile Allah'ın dinine ve Peygamberine yardım eden fakir Muhacirler'indir. İşte gerçekten imanda kararlı ve sağlam olanlar bu sıfatlar ile sıfatlanmış olanlardır.
Muhacirler'den önce Medine'yi yurt edinip Allah'a ve Allah'ın Rasûlüne iman etmeyi seçen Ensar, Mekke'den kendilerine hicret eden kimseleri severler. Feyden, Allah yolunda hicret edenlere verilen maldan kendilerine verilmemesinden dolayı onlara karşı gönüllerinde bir öfke ve hased beslemezler. Kendileri ihtiyaç ve fakirlik içerisinde olsalar dahi dünvevî arzularda Muhacirler'i kendi nefislerine tercih ederler. Kim nefsini mal hırsından korur ve malını Allah yolunda sarf ederse, işte istediklerine nail olarak ve korktuklarından kurtularak asıl kurtuluşa erenler onlardır.
Onlardan sonra gelen ve kıyamet gününe kadar onların yoluna güzelce tabi olanlar şöyle derler: "Rabbimiz! Bizi ve bizden önce Allah'a ve O'nun Rasûlüne iman eden din kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde Mü'minlerden herhangi birine karşı kin ve kötü niyet bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz sen kullarına karşı çok şefkatli ve çok merhametlisin!''
-Ey Peygamber!- Küfrü gizleyip imanı ortaya koyanları görmedin mi?Onlar, tahrif edilmiş olan Tevrat'a tabi olan kardeşleri Yahûdilere şöyle demektedirler: "Yurtlarınızda kalın, biz sizi yardımsız bırakmayız ve sizi teslim etmeyiz. Eğer müslümanlar sizi çıkaracak olurlarsa, sizinle dayanışma ile çıkarız. Bizi, sizinle çıkmaktan alıkoyacak hiç kimseye itaat etmeyiz. Eğer müslümanlar sizinle savaşırlarsa onlara karşı size yardım ederiz." Allah şahitlik etmektedir ki Yahudiler (yurtlarından) çıkarılırlarsa; onlarla birlikte çıkacaklarına ve kendileri ile savaşılırsa onlarla birlikte savaşacaklarına dair münafıklar iddialarında yalancıdırlar.
Eğer Müslümanlar, Yahûdileri çıkaracak olurlarsa onlar (münafıklar) Yahudilerle beraber çıkmazlar. Eğer münafıklar Müslümanlarla savaşırlarsa onlara (Yahudilere) yardım etmezler. Müslümanlara karşı onlara yardıma gitseler de onlardan kaçarlar. Sonra da münafıklara yardım edilmez. Bilâkis Yüce Allah, onları (münafıkları) küçük düşürür ve aşağılar.
-Ey Mü'minler!- Yahudi ve münafıkların kalplerinde size karşı duydukları korku, Allah Teâlâ'ya karşı duydukları korkudan daha şiddetlidir. Bu, onların idrak edemeyen ve anlamayan bir topluluk olmaları sebebi ile size karşı duydukları korkunun çok şiddetli olmasından ve Allah'a karşı olan korkularının zayıf olmasındandır. Eğer onlar, anlıyor olsalardı kendisinden korkulmayı ve dehşete düşülmeyi en çok hak edenin Allah Teâlâ olduğunu bilirlerdi. Sizi onların üzerine güçlü/hakim kılan da O'dur.
-Ey Mü'minler!-Yahûdiler, surlarla çevrili kasabalar veya duvarlar arkasında olmadıkça sizinle topluca savaşamazlar. Korkaklıkları sebebi ile sizinle karşı karşıya gelemezler. Kendi aralarındaki savaşları ise aralarındaki düşmanlıkları sebebi ile şiddetlidir. Sen, onları birlik ve saflarını tek bir saf zannedersin. Oysa onların kalpleri birbirine zıt ve dağınıktır. Bu ayrılık ve düşmanlık onların akletmeyen bir topluluk olması sebebiyledir. Eğer hakkı bilselerdi ona tabi olurlardı, onda ayrılığa düşmezlerdi.
O Yahudilerin küfürdeki ve kendilerine inen azaptaki durumları, kendilerinden yakın zaman önce geçmiş ve küfürlerinin cezasını Bedir'de tatmış olan Mekkeli müşriklerin durumu gibidir. Onların küfürlerinin kötü akibetini tattılar. Bedir günü, Mekkeli müşriklerden öldürülen öldürüldü ve esir edilen esir edildi. Onlar için ahirette acı verici bir azap vardır.
Münafıkların Yahudilere verdikleri sözdeki durumları tıpkı Şeytan'ın durumu gibidir. Çünkü Şeytan, küfrü süsleyerek insana; "İnkâr et!" der. İnsan, Şeytan'ın küfrü süslemesi sebebi ile inkâr edince de: "Küfrettiğin için ben senden uzağım. Çünkü ben yaratılmışların Rabbi olan Allah’tan korkarım." der.
Kıyamet günü Şeytan'ın ve ona itaat edenin sonu (kendisine itaat edilen Şeytan ile ona tabi olan insanın) içinde ebedî kalacakları ateştir. Onları bekleyen o ceza, Allah Teâlâ'nın sınırlarını çiğneyerek kendi nefislerine zulmeden zalimlerin cezasıdır.
Ey Allah'a iman edip kendilerine gönderdiği din ile amel edenler! Emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınarak Allah'tan korkun. Her nefis, kıyamet günü için sunduğu salih amellere bir baksın. Allah'tan korkup sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Yaptıklarınızdan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Ona karşılık olarak sizi mükâfatlandıracaktır.
Emirlerini terk edip yasaklarını çiğneyerek Allah'ı unutan, Allah'ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Kendilerini Allah'ın gazabından ve cezalandırmasından koruyacak ameller işlememişlerdir. Onlar Yüce Allah'ı unutan, -Allah'ın emirlerini yerine getirmeyen ve yasaklarından geri durmayan- kimselerdir. Onlar, Allah Teâlâ'nın taatinden çıkmış olan kimselerdir.
Cehennem ehliyle Cennet ehli bir olmaz. Cennet ehli ile Cehennem ehli, dünyadaki amellerinde farklı oldukları gibi ahirette alacakları karşılıklarda da birbirlerinden farklıdırlar. İsteklerine kavuşup korktukları şeylerden güvende olarak asıl kurtuluşa erenler Cennet ehli kimselerdir.
-Ey Peygamber!- Eğer Biz bu Kur'an'ı dağa indirmiş olsaydık, Kur'an'da bulunan şiddetli tehdit ve korkutucu uyarılar sebebiyle sertliği ve sağlamlığı ile birlikte o dağın Allah korkusunun şiddetinden dolayı baş eğmiş paramparça olduğunu görürdün. Biz, bu örnekleri insanlar akıllarını kullansınlar ve onun ayetlerinin ihtiva ettiği ibretlerden ve uyarılardan ibret alsınlar diye veriyoruz.
22 - 23 - O öyle Allah'tır ki, O'ndan başka hak mabud (ilah) yoktur. Görülmeyeni de görüleni de bilendir. Bundan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Dünyada ve ahirette Rahman'dır (çok merhametlidir). O'nun rahmeti bütün alemleri kuşatmıştır. O, Melik'tir. Her türlü eksiklikten münezzehtir, yücedir. Her kusurdan uzaktır. Peygamberlerini, ayetleri (mucizeleri) ve delilleri ile tasdikleyendir. Kullarının amellerini hakkıyla gözetendir. Hiç kimsenin kendisine galip gelemeyeceği Aziz/mutlak galiptir. O, Cebbar'dır. Her şeye ululuğu ile üstün gelendir. Mütekebbir'dir. Allah Teâlâ, müşriklerin O'na ortak koştukları putlardan ve diğer şeylerden münezzeh ve yücedir.
22 - 23 - O öyle Allah'tır ki, O'ndan başka hak mabud (ilah) yoktur. Görülmeyeni de görüleni de bilendir. Bundan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Dünyada ve ahirette Rahman'dır (çok merhametlidir). O'nun rahmeti bütün alemleri kuşatmıştır. O, Melik'tir. Her türlü eksiklikten münezzehtir, yücedir. Her kusurdan uzaktır. Peygamberlerini, ayetleri (mucizeleri) ve delilleri ile tasdikleyendir. Kullarının amellerini hakkıyla gözetendir. Hiç kimsenin kendisine galip gelemeyeceği Aziz/mutlak galiptir. O, Cebbar'dır. Her şeye ululuğu ile üstün gelendir. O, Mütekebbir'dir. Allah Teâlâ, müşriklerin O'na ortak koştukları putlardan ve diğer şeylerden münezzeh ve yücedir.
O Allah, her şeyi yaratan, yoktan var eden ve yarattıklarına dilediği gibi şekil verendir. En yüce sıfatları ihtiva eden en güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde ne varsa O’nu her türlü eksiklikten tenzih eder. Hiç kimsenin kendisine galip gelemeyeceği Aziz/mutlak galiptir. Yaratmasında, şeriatinde ve takdir etmesinde çok hikmet sahibidir.
سورة الحشر
معلومات السورة
الكتب
الفتاوى
الأقوال
التفسيرات

سورة (الحشر) من السُّوَر المدنية، من (المسبِّحات)، وهي التي تبدأ بـ {سَبَّحَ}، نزلت بعد سورة (البيِّنة)، وقد نزلت في إجلاء يهودِ (بني النَّضير)، وأشارت إلى تاريخِ اليهود المليء بالخيانات، وعدم الالتزام بالمواثيق والعهود، وتعرَّضت لحُكْمِ (الفَيْء)، وقد افتُتحت بمقصدٍ عظيم؛ وهو تنزيهُ الله عزَّ وجلَّ عن كل نقص، وإثبات كلِّ كمال له سبحانه؛ فهو المستحِقُّ لصفات الألوهيَّة والربوبيَّة.

ترتيبها المصحفي
59
نوعها
مدنية
ألفاظها
447
ترتيب نزولها
101
العد المدني الأول
24
العد المدني الأخير
24
العد البصري
24
العد الكوفي
24
العد الشامي
24

* نزَلتْ سورة (الحشر) في يهودِ (بني النَّضير):

عن سعيدِ بن جُبَيرٍ رحمه الله، قال: «قلتُ لابنِ عباسٍ: سورةُ التَّوْبةِ؟ قال: التَّوْبةُ هي الفاضحةُ، ما زالت تَنزِلُ: {وَمِنْهُمْ} {وَمِنْهُمْ} حتى ظَنُّوا أنَّها لن تُبقِيَ أحدًا منهم إلا ذُكِرَ فيها، قال: قلتُ: سورةُ الأنفالِ؟ قال: نزَلتْ في بَدْرٍ، قال: قلتُ: سورةُ الحَشْرِ؟ قال: نزَلتْ في بني النَّضِيرِ». أخرجه البخاري (٤٨٨٢).

* قوله تعالى: {سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي اْلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِي اْلْأَرْضِۖ وَهُوَ اْلْعَزِيزُ اْلْحَكِيمُ ١ هُوَ اْلَّذِيٓ أَخْرَجَ اْلَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْ أَهْلِ اْلْكِتَٰبِ مِن دِيَٰرِهِمْ لِأَوَّلِ اْلْحَشْرِۚ مَا ظَنَنتُمْ أَن يَخْرُجُواْۖ وَظَنُّوٓاْ أَنَّهُم مَّانِعَتُهُمْ حُصُونُهُم مِّنَ اْللَّهِ فَأَتَىٰهُمُ اْللَّهُ مِنْ حَيْثُ لَمْ يَحْتَسِبُواْۖ وَقَذَفَ فِي قُلُوبِهِمُ اْلرُّعْبَۚ يُخْرِبُونَ بُيُوتَهُم بِأَيْدِيهِمْ وَأَيْدِي اْلْمُؤْمِنِينَ فَاْعْتَبِرُواْ يَٰٓأُوْلِي اْلْأَبْصَٰرِ} [الحشر: 1-2]:

عن عائشةَ رضي الله عنها، قالت: «كانت غَزْوةُ بني النَّضِيرِ - وهم طائفةٌ مِن اليهودِ - على رأسِ ستَّةِ أشهُرٍ مِن وَقْعةِ بَدْرٍ، وكان مَنزِلُهم ونَخْلُهم بناحيةِ المدينةِ، فحاصَرَهم رسولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم حتى نزَلوا على الجَلاءِ، وعلى أنَّ لهم ما أقَلَّتِ الإبلُ مِن الأمتعةِ والأموالِ، إلا الحَلَقةَ؛ يَعني: السِّلاحَ؛ فأنزَلَ اللهُ فيهم: {سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي اْلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِي اْلْأَرْضِۖ} [الحشر: 1] إلى قولِه: {لِأَوَّلِ اْلْحَشْرِۚ مَا ظَنَنتُمْ أَن يَخْرُجُواْۖ} [الحشر: 2]، فقاتَلَهم النبيُّ صلى الله عليه وسلم حتى صالَحَهم على الجَلاءِ، فأَجْلاهم إلى الشَّامِ، وكانوا مِن سِبْطٍ لم يُصِبْهم جَلاءٌ فيما خلا، وكان اللهُ قد كتَبَ عليهم ذلك، ولولا ذلك لعذَّبَهم في الدُّنيا بالقتلِ والسَّبْيِ، وأمَّا قولُه: {لِأَوَّلِ اْلْحَشْرِۚ} [الحشر: 2]، فكان جَلاؤُهم ذلك أوَّلَ حَشْرٍ في الدُّنيا إلى الشَّامِ». أخرجه الحاكم (3850).

* قوله تعالى: {مَا قَطَعْتُم مِّن لِّينَةٍ أَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَآئِمَةً عَلَىٰٓ أُصُولِهَا فَبِإِذْنِ اْللَّهِ وَلِيُخْزِيَ اْلْفَٰسِقِينَ} [الحشر: 5]:

عن عبدِ اللهِ بن عُمَرَ رضي الله عنهما، قال: «حرَّقَ رسولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم نَخْلَ بني النَّضِيرِ وقطَعَ، وهي البُوَيرةُ؛ فنزَلتْ: {مَا قَطَعْتُم مِّن لِّينَةٍ أَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَآئِمَةً عَلَىٰٓ أُصُولِهَا فَبِإِذْنِ اْللَّهِ} [الحشر: 5]». أخرجه البخاري (٤٠٣١).

* قوله تعالى: {وَيُؤْثِرُونَ عَلَىٰٓ أَنفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٞۚ وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِۦ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ اْلْمُفْلِحُونَ} [الحشر: 9]:

عن أبي هُرَيرةَ رضي الله عنه: «أنَّ رجُلًا أتى النبيَّ صلى الله عليه وسلم، فبعَثَ إلى نسائِه، فقُلْنَ: ما معنا إلا الماءُ، فقال رسولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم: «مَن يضُمُّ أو يُضِيفُ هذا؟»، فقال رجُلٌ مِن الأنصارِ: أنا، فانطلَقَ به إلى امرأتِه، فقال: أكرِمي ضيفَ رسولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم، فقالت: ما عندنا إلا قُوتُ صِبْياني، فقال: هَيِّئي طعامَكِ، وأصبِحي سِراجَكِ، ونَوِّمي صِبْيانَكِ إذا أرادوا عَشاءً، فهيَّأتْ طعامَها، وأصبَحتْ سِراجَها، ونوَّمتْ صِبْيانَها، ثم قامت كأنَّها تُصلِحُ سِراجَها فأطفأته، فجعَلَا يُرِيانِه أنَّهما يأكُلانِ، فبَاتَا طاوِيَينِ، فلمَّا أصبَحَ غَدَا إلى رسولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم، فقال: «ضَحِكَ اللهُ اللَّيلةَ - أو عَجِبَ - مِن فَعالِكما»؛ فأنزَلَ اللهُ: {وَيُؤْثِرُونَ عَلَىٰٓ أَنفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٞۚ وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِۦ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ اْلْمُفْلِحُونَ} [الحشر: 9]». أخرجه البخاري (٣٧٩٨).

* سورةُ (الحَشْر):

سُمِّيت سورةُ (الحَشْر) بذلك؛ لوقوع لفظِ (الحشر) فيها؛ قال تعالى: {هُوَ اْلَّذِيٓ أَخْرَجَ اْلَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْ أَهْلِ اْلْكِتَٰبِ مِن دِيَٰرِهِمْ لِأَوَّلِ اْلْحَشْرِۚ} [الحشر: 2].

والمراد بـ(الحَشْر) هنا: إخراجُ (بني النَّضِير)، لا يومُ القيامة.

* سورة (بني النَّضِير):

وسُمِّيت بذلك؛ لاشتمالها على قِصَّة إجلاء يهودِ (بني النَّضير).

1. إجلاء بني النَّضير (١-٥).

2. حُكْمُ الفَيء (٦-١٧).

3. التقوى، قوة القرآن، أسماء الله الحسنى (١٨-٢٤).

ينظر: "التفسير الموضوعي لسور القرآن الكريم" لمجموعة من العلماء (8 /60).

مقصودُ سورة (الحشر) تنزيهُ الله عز وجل عن كلِّ النقائص، وإثباتُ الكمال المطلق له؛ فهو الإله المستحِقُّ للعبادة؛ لكمال اتصافه بالقدرة الشاملة والحِكْمة البالغة، وهذه دعوةٌ لتوحيد الرُّبوبية والألوهية له سبحانه.

ويذكُرُ ابنُ عاشور أنَّ السورة جاءت لبيان: «حُكْم أموال بني النَّضير بعد الانتصار عليهم»، ثم يقول في بيان مقاصدها: «وقد اشتملت على أن ما في السموات وما في الأرض دالٌّ على تنزيه الله، وكونِ ما في السموات والأرض مِلْكَه، وأنه الغالب المدبِّر.

وعلى ذِكْرِ نعمة الله على ما يسَّر من إجلاء بني النَّضير مع ما كانوا عليه من المَنَعةِ والحصون والعُدَّة؛ وتلك آيةٌ من آيات تأييد رسول الله صلى الله عليه وسلم، وغَلَبَتِه على أعدائه.

وذِكْرِ ما أجراه المسلمون من إتلافِ أموال بني النَّضير، وأحكام ذلك في أموالهم، وتعيين مستحِقِّيه من المسلمين». "التحرير والتنوير" لابن عاشور (28 /63).

وينظر: "مصاعد النظر للإشراف على مقاصد السور" للبقاعي (3 /72).