ترجمة سورة الحشر

الترجمة التركية - شعبان بريتش

ترجمة معاني سورة الحشر باللغة التركية من كتاب الترجمة التركية - شعبان بريتش.
من تأليف: شعبان بريتش .

Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ı tesbih etmektedir. O çok güçlüdür, Hakim'dir.
Kitap ehlinden küfre sapanları ilk sürgünde (Arap yarımadasından, Şam'a) yurtlarından çıkaran O'dur. Siz, onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin kendilerini Allah’tan koruyacağını sanmıştı. Böylece Allah da onlara hesaba katmadıkları bir yönden geldi Onların kalplerine korku salıverdi. Kendi elleriyle ve müminlerin elleriyle evlerini yıktılar. Bundan ibret alın ey basiret sahipleri!
Eğer Allah, onlara sürgünü yazmış olmasaydı, onları dünyada elbette cezalandırırdı. Ahirette onlara ateş azabı vardır.
İşte bu, onların Allah’a ve Rasûlüne muhalefet etmeleri sebebiyledir. Allah’a karşı muhalefet eden bilsin ki Allah’ın azabı şiddetlidir.
Hurma ağaçlarından ne kestiyseniz veya neyi kökleri üzerinde ayakta bıraktıysanız, o Allah’ın izniyle ve fasıkları rezil etmek içindir.
Allah’ın onların mallarından Rasûle verdiği şeyler (fey) için siz ne at, ne de deve koşturdunuz. Fakat Allah, Rasûlünü dilediğine karşı üstün kılar. Allah’ın her şeye gücü yeter.
Allah’ın (fethedilen) kasaba halkından (alınarak) Peygamberine verdiği fey Allah'a, Rasûle, onunla yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. Böylece (bu mallar) sizden zengin olanlar arasında dönüp dolaşan bir (mal) olmasın. Rasûl size ne verdiyse, onu alın ve sizi neden sakındırmışsa ondan kaçının. Allah’tan sakının. Şüphesiz Allah, azabı pek şiddetli olandır.
(Allah'ın verdiği bu savaş malları,) yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılmış olan, Allah'tan bir lütuf ve rıza dileyen, Allah'a ve Rasûlüne yardım eden fakir muhacirlerindir. Ki Onlar, sadıkların ta kendileridir.
Onlardan önce o diyarı yurt edinmiş ve (kalplerine) imanı (yerleştirmiş) olanlar, kendilerine hicret edenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (haset) duymazlar. Kendi ihtiyaçları olsa bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
Onlardan sonra gelenler de: "Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman eden kardeşlerimizi bağışla, kalbimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma! Rabbimiz, sen çok şefkatli, çok merhametlisin!" derler.
Münafıklık edenleri gördün mü? Kitap ehlinden kâfir kardeşlerine: "Eğer siz, yurdunuzdan çıkarılacak olursanız, biz de sizinle beraber çıkarız. Size karşı hiç kimseye itaat etmeyiz. Eğer sizinle savaşılırsa, mutlaka size yardım ederiz" derler. Allah da onların yalancı olduklarına şahitlik eder.
Eğer onlar çıkarılırlarsa, onlarla çıkmazlar. Eğer onlara savaş açılırsa, onlara yardım etmezler. Onlara yardıma gitseler bile arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra da kendileri yardım görmezler.
Onların içlerinde size karşı duydukları korku, Allah'a olan korkularından daha şiddetlidir. Böyledir, çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.
Onlar, surlarla çevrili kasabalar veya duvarlar arkasında olmadıkça sizinle topluca savaşamazlar. Kendi aralarındaki savaşları ise şiddetlidir. Onları birlik sanırsın, oysa kalpleri dağınıktır. Böyledir, çünkü onlar akletmeyen bir topluluktur.
(Onların/Yahudilerin durumu) kendilerinden az önce geçmiş ve yaptıklarının cezasını (Bedir'de) tatmış olanların (Mekkeli müşriklerin) durumu gibidir. Yaptıklarının cezasını tadan kimseler gibidir. Onlar için acı bir azap vardır.
(Münafıklar) Tıpkı şeytan gibidirler. Hani o insana: "Küfret!" der. İnsan da küfredince: "Ben senden uzağım, ben alemlerin Rabbinden korkarım!" der.
Böylece her ikisinin de sonu, içinde ebedi kalacakları ateştir. İşte zalimlerin cezası budur.
Ey iman edenler! Allah’tan sakının! Her nefis, yarın için ne sunduğuna bir baksın. Allah’tan sakının. Çünkü Allah, tüm yaptıklarınızdan haberdardır.
Allah’ı unutan ve Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar, yoldan çıkmış olanlar onlardır.
Cehennem ehli ile Cennet ehli bir değildir. Cennet ehli... Onlar, kurtulacak olanlardır!
Biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirseydik onun Allah korkusundan baş eğerek parça parça olduğunu görürdün! İşte bu örnekleri insanlar düşünsünler diye veriyoruz.
O, kendisinden başka (hak) ilah olmayan Allah’tır. Gaybı ve görüleni bilendir. O, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
O, kendisinden başka (hak) ilah olmayan Allah’tır. O Melik'tir, Kuddûs'tür, Selam'dır, Mü'min'dir, Müheymin'dir, Aziz'dir, Cebbar'dır, Mütekebbir'dir. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır.
O Allah, yaratan, yoktan var eden, şekil verendir. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde ne varsa O’nu tesbih eder. O, çok güçlüdür, Hakim’dir.
سورة الحشر
معلومات السورة
الكتب
الفتاوى
الأقوال
التفسيرات

سورة (الحشر) من السُّوَر المدنية، من (المسبِّحات)، وهي التي تبدأ بـ {سَبَّحَ}، نزلت بعد سورة (البيِّنة)، وقد نزلت في إجلاء يهودِ (بني النَّضير)، وأشارت إلى تاريخِ اليهود المليء بالخيانات، وعدم الالتزام بالمواثيق والعهود، وتعرَّضت لحُكْمِ (الفَيْء)، وقد افتُتحت بمقصدٍ عظيم؛ وهو تنزيهُ الله عزَّ وجلَّ عن كل نقص، وإثبات كلِّ كمال له سبحانه؛ فهو المستحِقُّ لصفات الألوهيَّة والربوبيَّة.

ترتيبها المصحفي
59
نوعها
مدنية
ألفاظها
447
ترتيب نزولها
101
العد المدني الأول
24
العد المدني الأخير
24
العد البصري
24
العد الكوفي
24
العد الشامي
24

* نزَلتْ سورة (الحشر) في يهودِ (بني النَّضير):

عن سعيدِ بن جُبَيرٍ رحمه الله، قال: «قلتُ لابنِ عباسٍ: سورةُ التَّوْبةِ؟ قال: التَّوْبةُ هي الفاضحةُ، ما زالت تَنزِلُ: {وَمِنْهُمْ} {وَمِنْهُمْ} حتى ظَنُّوا أنَّها لن تُبقِيَ أحدًا منهم إلا ذُكِرَ فيها، قال: قلتُ: سورةُ الأنفالِ؟ قال: نزَلتْ في بَدْرٍ، قال: قلتُ: سورةُ الحَشْرِ؟ قال: نزَلتْ في بني النَّضِيرِ». أخرجه البخاري (٤٨٨٢).

* قوله تعالى: {سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي اْلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِي اْلْأَرْضِۖ وَهُوَ اْلْعَزِيزُ اْلْحَكِيمُ ١ هُوَ اْلَّذِيٓ أَخْرَجَ اْلَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْ أَهْلِ اْلْكِتَٰبِ مِن دِيَٰرِهِمْ لِأَوَّلِ اْلْحَشْرِۚ مَا ظَنَنتُمْ أَن يَخْرُجُواْۖ وَظَنُّوٓاْ أَنَّهُم مَّانِعَتُهُمْ حُصُونُهُم مِّنَ اْللَّهِ فَأَتَىٰهُمُ اْللَّهُ مِنْ حَيْثُ لَمْ يَحْتَسِبُواْۖ وَقَذَفَ فِي قُلُوبِهِمُ اْلرُّعْبَۚ يُخْرِبُونَ بُيُوتَهُم بِأَيْدِيهِمْ وَأَيْدِي اْلْمُؤْمِنِينَ فَاْعْتَبِرُواْ يَٰٓأُوْلِي اْلْأَبْصَٰرِ} [الحشر: 1-2]:

عن عائشةَ رضي الله عنها، قالت: «كانت غَزْوةُ بني النَّضِيرِ - وهم طائفةٌ مِن اليهودِ - على رأسِ ستَّةِ أشهُرٍ مِن وَقْعةِ بَدْرٍ، وكان مَنزِلُهم ونَخْلُهم بناحيةِ المدينةِ، فحاصَرَهم رسولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم حتى نزَلوا على الجَلاءِ، وعلى أنَّ لهم ما أقَلَّتِ الإبلُ مِن الأمتعةِ والأموالِ، إلا الحَلَقةَ؛ يَعني: السِّلاحَ؛ فأنزَلَ اللهُ فيهم: {سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي اْلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِي اْلْأَرْضِۖ} [الحشر: 1] إلى قولِه: {لِأَوَّلِ اْلْحَشْرِۚ مَا ظَنَنتُمْ أَن يَخْرُجُواْۖ} [الحشر: 2]، فقاتَلَهم النبيُّ صلى الله عليه وسلم حتى صالَحَهم على الجَلاءِ، فأَجْلاهم إلى الشَّامِ، وكانوا مِن سِبْطٍ لم يُصِبْهم جَلاءٌ فيما خلا، وكان اللهُ قد كتَبَ عليهم ذلك، ولولا ذلك لعذَّبَهم في الدُّنيا بالقتلِ والسَّبْيِ، وأمَّا قولُه: {لِأَوَّلِ اْلْحَشْرِۚ} [الحشر: 2]، فكان جَلاؤُهم ذلك أوَّلَ حَشْرٍ في الدُّنيا إلى الشَّامِ». أخرجه الحاكم (3850).

* قوله تعالى: {مَا قَطَعْتُم مِّن لِّينَةٍ أَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَآئِمَةً عَلَىٰٓ أُصُولِهَا فَبِإِذْنِ اْللَّهِ وَلِيُخْزِيَ اْلْفَٰسِقِينَ} [الحشر: 5]:

عن عبدِ اللهِ بن عُمَرَ رضي الله عنهما، قال: «حرَّقَ رسولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم نَخْلَ بني النَّضِيرِ وقطَعَ، وهي البُوَيرةُ؛ فنزَلتْ: {مَا قَطَعْتُم مِّن لِّينَةٍ أَوْ تَرَكْتُمُوهَا قَآئِمَةً عَلَىٰٓ أُصُولِهَا فَبِإِذْنِ اْللَّهِ} [الحشر: 5]». أخرجه البخاري (٤٠٣١).

* قوله تعالى: {وَيُؤْثِرُونَ عَلَىٰٓ أَنفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٞۚ وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِۦ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ اْلْمُفْلِحُونَ} [الحشر: 9]:

عن أبي هُرَيرةَ رضي الله عنه: «أنَّ رجُلًا أتى النبيَّ صلى الله عليه وسلم، فبعَثَ إلى نسائِه، فقُلْنَ: ما معنا إلا الماءُ، فقال رسولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم: «مَن يضُمُّ أو يُضِيفُ هذا؟»، فقال رجُلٌ مِن الأنصارِ: أنا، فانطلَقَ به إلى امرأتِه، فقال: أكرِمي ضيفَ رسولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم، فقالت: ما عندنا إلا قُوتُ صِبْياني، فقال: هَيِّئي طعامَكِ، وأصبِحي سِراجَكِ، ونَوِّمي صِبْيانَكِ إذا أرادوا عَشاءً، فهيَّأتْ طعامَها، وأصبَحتْ سِراجَها، ونوَّمتْ صِبْيانَها، ثم قامت كأنَّها تُصلِحُ سِراجَها فأطفأته، فجعَلَا يُرِيانِه أنَّهما يأكُلانِ، فبَاتَا طاوِيَينِ، فلمَّا أصبَحَ غَدَا إلى رسولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم، فقال: «ضَحِكَ اللهُ اللَّيلةَ - أو عَجِبَ - مِن فَعالِكما»؛ فأنزَلَ اللهُ: {وَيُؤْثِرُونَ عَلَىٰٓ أَنفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٞۚ وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِۦ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ اْلْمُفْلِحُونَ} [الحشر: 9]». أخرجه البخاري (٣٧٩٨).

* سورةُ (الحَشْر):

سُمِّيت سورةُ (الحَشْر) بذلك؛ لوقوع لفظِ (الحشر) فيها؛ قال تعالى: {هُوَ اْلَّذِيٓ أَخْرَجَ اْلَّذِينَ كَفَرُواْ مِنْ أَهْلِ اْلْكِتَٰبِ مِن دِيَٰرِهِمْ لِأَوَّلِ اْلْحَشْرِۚ} [الحشر: 2].

والمراد بـ(الحَشْر) هنا: إخراجُ (بني النَّضِير)، لا يومُ القيامة.

* سورة (بني النَّضِير):

وسُمِّيت بذلك؛ لاشتمالها على قِصَّة إجلاء يهودِ (بني النَّضير).

1. إجلاء بني النَّضير (١-٥).

2. حُكْمُ الفَيء (٦-١٧).

3. التقوى، قوة القرآن، أسماء الله الحسنى (١٨-٢٤).

ينظر: "التفسير الموضوعي لسور القرآن الكريم" لمجموعة من العلماء (8 /60).

مقصودُ سورة (الحشر) تنزيهُ الله عز وجل عن كلِّ النقائص، وإثباتُ الكمال المطلق له؛ فهو الإله المستحِقُّ للعبادة؛ لكمال اتصافه بالقدرة الشاملة والحِكْمة البالغة، وهذه دعوةٌ لتوحيد الرُّبوبية والألوهية له سبحانه.

ويذكُرُ ابنُ عاشور أنَّ السورة جاءت لبيان: «حُكْم أموال بني النَّضير بعد الانتصار عليهم»، ثم يقول في بيان مقاصدها: «وقد اشتملت على أن ما في السموات وما في الأرض دالٌّ على تنزيه الله، وكونِ ما في السموات والأرض مِلْكَه، وأنه الغالب المدبِّر.

وعلى ذِكْرِ نعمة الله على ما يسَّر من إجلاء بني النَّضير مع ما كانوا عليه من المَنَعةِ والحصون والعُدَّة؛ وتلك آيةٌ من آيات تأييد رسول الله صلى الله عليه وسلم، وغَلَبَتِه على أعدائه.

وذِكْرِ ما أجراه المسلمون من إتلافِ أموال بني النَّضير، وأحكام ذلك في أموالهم، وتعيين مستحِقِّيه من المسلمين». "التحرير والتنوير" لابن عاشور (28 /63).

وينظر: "مصاعد النظر للإشراف على مقاصد السور" للبقاعي (3 /72).