ترجمة سورة الأحزاب

Turkish - Turkish translation

ترجمة معاني سورة الأحزاب باللغة التركية من كتاب Turkish - Turkish translation.

Ahzab Suresi


Ey peygamber! Allah'tan kork, kâfirlere ve münafiklara itaat etme. Muhakkak ki Allah her seyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Rabbinden sana ne vahyediliyorsa onun ardinca git. Muhakkak ki Allah ne yaparsaniz haberdardir.

Allah'a güven, vekil olarak Allah yeter.

Allah bir adam için içinde iki kalb yapmamistir. Kendilerinden zihar yaptiginiz eslerinizi analariniz kilmamistir. Evlatliklarinizi da ogullariniz kilmamistir. O sizin agzinizdaki lafinizdir. Allah ise hakki söylüyor ve dogru yolu gösteriyor.

Onlari (evlatliklari) babalari adina çagirin. Allah yaninda o daha dogrudur. Eger babalarini bilmiyorsaniz, onlar sizin dinde kardesleriniz ve dostlarinizdir. Bununla beraber hata ettiklerinizde üzerinize bir günah yoktur. Fakat kalblerinizin kasdettiginde vardir. Allah, çok bagislayici ve çok merhamet edicidir.

Peygamber, müminlere kendi nefislerinden önce gelir. O'nun hanimlari da onlarin analaridir. Akraba da Allah'in kitabinda birbirlerine, diger müminlerden ve muhacirlerden daha yakindirlar. Ancak dostlariniza bir maruf (uygun bir vasiyet) yapmaniz müstesnâdir. Bu, kitapta yazilidir.

Unutma o peygamberlerden mîsaklarini (kesin sözlerini) aldigimiz vakti! Hele senden, Nuh, Ibrahim, Musa ve Meryemoglu Isa'dan ki onlardan agir bir mîsak (saglam bir söz) aldik.

(Bunu Allah), sadiklara sadakatlerinden sormak için yapti. Kâfirler için ise aci verecek bir azab hazirladi.

Ey iman edenler! Allah'in üzerinizdeki nimetini anin. Hani size ordular gelmisti de üzerlerine bir rüzgâr ve sizin görmediginiz ordular salivermistik. Allah ne yaptiginizi görüyordu.

O zaman onlar, hem üstünüzden gelmislerdi, hem asagi tarafinizdan, ve o vakit gözler kaymis, yürekler girtlaklara dayanmisti. Siz Allah'a türlü türlü zanlarda bulunuyordunuz.

Iste burada müminler imtihan edilmis ve siddetli bir sarsinti ile sarsilmislardi.

O vakit münâfiklar ve kalblerinde bir hastalik bulunanlar: "Allah ve Resulü bize bir aldanistan baska bir vaad yapmamis." diyorlardi.

O vakit bunlardan bir grup: "Ey Medine halki! Sizin için duracak yer yok, hemen dönün." diyorlardi. Yine onlardan bir kismi da Peygamberden izin istiyor, evlerimiz gerçekten (düsmana) açiktir." diyorlardi, halbuki açik degildi, sadece kaçmak istiyorlardi.

Eger onlarin her tarafindan üzerlerine girilse de sonra fitne çikarmalari istenilse derhal onu yapacaklardi. Ama onunla da pek az duracaklardi.

Halbuki bundan önce Allah'a ahid vermislerdi. Arkalarini dönmeyeceklerdi. Allah'a verilen ahid ise mesuliyetlidir, mutlaka sorulur.

De ki: "Eger ölümden veya öldürülmekten kaçiyorsaniz, kaçmak size asla fayda vermez. Verecegini var saydiginiz takdirde de ancak pek az faydalandirilirsiniz."

De ki: "Eger Allah size bir felâket diler veya bir rahmet murad ederse, sizi Allah'tan saklamak kimin haddine?" Hem onlar kendilerine Allah'tan baska bir veli de bulamazlar, bir yardimci da.

Süphesiz Allah, içinizden o savsaklayanlari ve kardeslerine: "Bize gelin" diyenleri biliyor. Onlar harbe pek az geliyorlardi.

Size karsi kiskançlik ediyorlardi. Derken o korku hali gelince, gördün onlari ki, ölümden bayginlik sarmis kimse gibi gözleri dönerek sana bakiyorlardi. O korku gidince, size keskin keskin diller siyirdilar. Onlar hayra karsi kiskançlik ediyorlardi. Iste bunlar iman etmediler de Allah amellerini bosa çikardi. Bu Allah'a göre önemsizdir.

Onlar ahzabi (düsman birliklerini) gitmedi saniyorlardi. Eger o birlikler bir daha gelecek olursa, çölde bedevi Araplar içinde yer alip, sizin haberlerinizden (basiniza geleceklerden) sormayi isterler. Onlar içinizde kalacak olsalar da pek az harb ederler.

Sanim hakki için muhakkak ki size Resullulah'da pek güzel bir örnek vardir. Allah'a ve son güne ümit besler olup da Allah'i çok zikreden kimseler için.

Müminler, ahzabi (düsman birliklerini) gördükleri zaman: "Iste bu, Allah'in ve Resulü'nün bize vaad ettigi seydir. Allah ve Resulü dogru söyledi." dediler. Bu onlarin imanini ve teslimiyetini artirmaktan baska bir sey yapmadi.

Müminlerdendir o erler ki Allah'a verdikleri ahde sadakat gösterdiler. Kimi adagini ödedi (canini verdi), kimi de beklemektedir. Onlar, ahidlerini hiç degistirmediler.

Çünkü Allah sadiklara sadakatleriyle mükafat verecek, dilerse münafiklara da azab edecek veya tevbe nasib edecektir. Süphe yok ki Allah çok bagislayicidir. Çok merhamet edicidir.

Hem Allah kâfirleri herhangi bir hayra ulasmadan hinçlariyle defetti. Bu sekilde Allah, müminlere savasta kâfi geldi. Allah çok güçlüdür, çok üstündür.

Hem de kitap ehlinden onlara yardim edenleri kalplerine korku düsürerek kalelerinden indirdi, siz onlarin bir kismini katlediyordunuz, bir kismini da esir aliyordunuz.

(Allah) onlarin arazilerini, yurtlarini ve mallarini size miras kildi. Bir de henüz ayak basmadiginiz bir yeri (size miras kildi). Allah, her seye kâdirdir.

Ey peygamber! Hanimlarina söyle söyle: "Eger dünya hayatini ve zinetini istiyorsaniz, haydi gelin, sizi donatayim ve güzellikle birakip salivereyim.

Yok eger Allah ve Resulünü ve ahiret yurdunu istiyorsaniz, haberiniz olsun ki, Allah içinizden güzellik edenlere pek büyük bir ecir hazirlamistir.

Ey peygamberin hanimlari! sizden her kim bir terbiyesizlik ederse ona azab iki kat katlanir. Bu Allah'a göre çok kolaydir.

Yine sizden her kim Allah'a ve Resulü'ne boyun eger, salih bir amel islerse, ona da mükâfatini iki kat veririz. Hem onun için bol bir rizik hazirlamisizdir.

Ey peygamberin hanimlari! Siz kadinlardan herhangi biri gibi degilsiniz. Eger takva ile korunacaksaniz, konusurken kiritmayin da kalbinde bir hastalik bulunan kimse tamaha düsmesin. Güzel ve dosdogru söz söyleyin.

Hem vakarinizla evlerinizde durun da önceki cahiliyet devrinde oldugu gibi süslenip çikmayin. Namazi kilin, zekati verin. Allah ve Resulü'ne itaat edin. Ey ehli beyt! Allah sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz, pampak yapmak istiyor.

Oturun da evlerinizde okunan Allah'in âyetlerini ve hikmeti anin. Süphe yok ki Allah lütuf sahibidir ve her seyden haberdardir.

Süphe yok ki müslüman erkeklerle müslüman kadinlar, mümin erkeklerle mümin kadinlar, itaat eden erkeklerle itaat eden kadinlar, sadik erkeklerle sadik kadinlar, sabreden erkeklerle sabreden kadinlar, mütevazi erkeklerle mütevazi kadinlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadinlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadinlar, irzlarini koruyan erkeklerle irzlarini koruyan kadinlar, Allah'i çok zikreden erkeklerle Allah-'i çok zikreden kadinlar var ya, iste onlar için Allah bir magfiret ve büyük bir mükâfat hazirlamistir.

Bununla beraber Allah ve Resulü bir ise hükmettigi zaman, gerek mümin bir erkek ve gerekse mümin bir kadin için, o islerinde baska bir tercih hakki yoktur. Her kim de Allah ve Resulüne âsi olursa açik bir sapiklik etmis olur.

Hem hatirla o vakti ki, o kendisine Allah'in nimet verdigi ve senin de ikramda bulundugun kimseye: "Hanimini kendine siki tut ve Allah'tan kork" diyordun da nefsinde Allah'in açacagi seyi gizliyordun. Insanlardan çekiniyordun. Halbuki Allah kendisini saymana daha lâyikti. Sonra Zeyd o kadindan ilisigini kestigi zaman, biz onu sana es yaptik ki, ogulluklarinin iliskilerini kestikleri hanimlarini nikâhlamada müminlere bir darlik olmasin. Allah'in emri de yerine getirilmistir.

Peygambere Allah'in takdir ettigi, mübah kildigi seyde bir darlik yoktur. Bundan önce geçen bütün peygamberler hakkinda Allah'in sünneti böyledir. Allah'in emri ise biçilmis bir kaderdir.

Onlar, Allah'in gönderdiklerini teblig ederler ve O'ndan korkarlar, Allah'tan baska kimseden korkmazlardi. Hesap görücü olarak da Allah yeter.

Muhammed, sizin adamlarinizdan hiçbirinin babasi degildir. Ama Allah'in Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her seyi hakkiyle bilendir.

Ey iman edenler! Allah'i çokça anin.

Ve O'nu sabah aksam tesbih edin.

Sizleri karanliklardan aydinliga çikarmak için melekleri ile birlikte üzerinize rahmet ve bereket indiren O'dur ve O, müminlere çok merhametlidir.

O'na kavusacaklari gün müminlere esenlik dilegi selâmdir. (Allah) onlar için cömertçe bir mükafat hazirlamistir.

Ey peygamber! Biz seni hem bir sahit, hem bir müjdeci, hem bir uyarici olarak gönderdik.

Ve hem de izniyle Allah'a bir davetçi ve nurlar saçan bir kandil (olarak gönderdik).

Müminlere müjdele! Onlara Allah'tan bir mükafat vardir...

Kâfirlere ve münafiklara itaat etme, onlarin ezalarini birak (aldirma) da Allah'a tevekkül et. Allah vekil olarak hepsine yeter.

Ey iman edenler! Mümin kadinlari nikâh edip de sonra onlara dokunmadan bosadiginiz zaman, sizin için üzerlerinde sayacaginiz bir iddet hakkiniz yoktur. Derhal müt'alarini (mehirleri belirlenmedigi takdirde yararlanacaklari bir mal) verip onlari güzel bir sekilde saliverin.

Ey peygamber! Biz bilhassa sana sunlari helâl kildik: Mehirlerini vermis oldugun eslerini, Allah'in sana ganimet olarak ihsan buyurduklarindan sahip oldugun cariyeleri, amcalarinin kizlarindan, halalarinin kizlarindan, dayilarinin kizlarindan, teyzelerinin kizlarindan seninle beraber hicret etmis olanlari, bir de mümin bir kadin kendini peygambere hibe ederse, peygamber nikâh etmek istedigi takdirde, onu baska müminlere degil de sadece sana mahsus olmak üzere helâl kildik. Onlara esleri ve cariyeleri hakkinda neyi farz kildigimizi biliyoruz. Bunlar sana hiçbir darlik olmamasi içindir. Allah, çok bagislayicidir, çok merhamet edicidir.

Onlardan diledigini geri birakir, diledigini yanina alirsin. Sirasini geri biraktigin kadinlardan diledigini yanina almanda da sana bir günah yoktur. Onlarin gözleri aydin olup üzülmemelerine ve kendilerine verdigin ile hepsinin hosnut olmalarina en elverisli olan budur. Allah kalblerinizdekini bilir. Allah her seyi bilir ve yumusak davranir.

Bundan baska kadinlar sana helâl olmaz. Bunlari baska eslerle degistirmek de olmaz. Isterse güzellikleri hosuna gitsin. Ancak sahip oldugun cariyen baska. Allah her seye gözcü bulunuyor.

Ey iman edenler! Peygamberin evlerine vaktine bakmaksizin ve yemege izin verilmedikçe girmeyin. Fakat çagirildiginiz vakit girin. Yemegi yediginizde de hemen dagilin. Sohbet etmek için de izinsiz girmeyin. Çünkü bu haliniz peygambere eziyet veriyor, ama o sizden utaniyor. Fakat Allah gerçegi söylemekten utanmaz. Hem O'nun hanimlarina bir ihtiyaç soracaginiz vakit de perde arkasindan sorun. Böyle yapmaniz hem sizin kalbleriniz ve hem de onlarin kalbleri için daha temizdir. Hem sizin Resulullah'a eziyet etmeye hakkiniz yoktur. Ondan sonra hanimlarini da ebediyyen nikâh edemezsiniz. Çünkü bu Allah katinda çok büyük bir günahtir.

Siz bir seyi açiklasaniz da gizleseniz de süphe yok ki Allah her seyi bilmektedir.

Onlar (peygamberin esleri) için babalari, ogullari, kardesleri, erkek kardeslerinin ogullari, kiz kardeslerinin ogullari, kendi kadinlari (kadin dostlari) ve sahip olduklari köleleri hakkinda bir günah yoktur. Bununla beraber (ey Peygamberin hanimlari) Allah'tan korkun. Çünkü Allah her seye sahit bulunuyor.

Gerçekten Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey iman edenler! siz de ona teslimiyetle salât ve selâm edin.

Süphesiz ki Allah'a ve Resulü'ne eziyet verenlere Allah hem dünyada, hem ahirette lânet etmistir. Onlara asagilayici bir azab hazirlamistir.

Mümin erkeklere ve mümin kadinlara yapmadiklari bir seyden dolayi eziyet edenler de bir iftira ve açik bir günah yüklenmislerdir.

Ey peygamber! Hanimlarina, kizlarina ve müminlerin kadinlarina hep söyle de cilbablarindan (dis elbiselerinden) üzerlerini simsiki örtsünler. Bu onlarin taninmalarina, taninip da eziyet edilmemelerine en elverisli olandir. Bununla beraber Allah çok bagislayicidir, çok merhamet edicidir.

Andolsun ki, eger münafiklar ve kalblerinde bir hastalik olanlar ve Medine'de dedikodu yapanlar, bu yaptiklarindan vaz geçmezlerse, mutlaka seni onlara musallat ederiz. Sonra seninle orada az bir zamandan fazla komsu kalamazlar.

Melun olarak nerede bulunurlarsa yakalanirlar ve öldürülürler.

Allah'in bundan önce geçenler hakkindaki kanunu budur. Ve sen Allah'in kanununu degistirmeye asla çare bulamazsin.

Insanlar sana kiyamet saaatini soruyorlar. De ki: "Onun ilmi ancak Allah'in nezdindedir. Ne bilirsin belki kiyamet yakinda olur."

Su muhakkak ki, Allah kâfirleri lânetlemis ve onlara çilgin bir ates hazirlamistir.

(Onlar) orada ebedî kalirlar ve ne bir dost bulabilirler, ne de bir yardimci.

O gün yüzleri ates içinde çevirilirken: "Ah keske Allah'a itaat etseydik, peygambere itaat etseydik!" derler.

Yine derler ki: "Ey Rabbimiz! Biz beylerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi yanlis yola götürdüler."

Ey Rabbimiz! Onlara azabin iki katini ver ve kendilerini büyük bir lânet ile lânetle."

Ey iman edenler: Sizler Musa'ya eziyet edenler gibi olmayin. Eziyet ettiler de Allah onu, onlarin söylediklerinden temize çikardi. O, Allah yaninda mevki sahibi idi.

Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve saglam söz söyleyin,

Ki (Allah) islerinizi yoluna koysun ve günahlarinizi bagislasin. Her kim Allah'a ve Resulü'ne itaat ederse, o gerçekten büyük murada ermistir.

Biz o emaneti göklere, yere ve daglara arz ettik, onlar, onu yüklenmeye yanasmadilar, ondan korktular da onu insan yüklendi. O gerçekten çok zalim ve çok cahildir.

Çünkü Allah münafik erkeklerle münafik kadinlara, müsrik erkeklerle müsrik kadinlara azab edecek, mümin erkeklerle mümin kadinlarin da tevbelerini kabul edecektir. Allah çok bagislayicidir, çok merhamet edicidir.
سورة الأحزاب
معلومات السورة
الكتب
الفتاوى
الأقوال
التفسيرات

سورةُ (الأحزاب) من السُّوَر المدنيَّة، وقد تعرَّضتْ لذِكْرِ كثيرٍ من الأحداث والأحكام؛ على رأسِ تلك الأحداثِ قصةُ غزوة (الأحزاب)، وما تعلق بها مِن عِبَرٍ وعِظات؛ كحُسْنِ الظن بالله، والاعتماد عليه، مشيرةً إلى غَدْرِ اليهود، وأخلاقهم الشائنة، كما اشتملت السورةُ على ذكرِ آية الحِجاب، وذكرِ آداب الاستئذان، والدخول على النبيِّ صلى الله عليه وسلم، وخُتِمت السورةُ بكثيرٍ من التوجيهات والعِظات للمؤمنين.

ترتيبها المصحفي
33
نوعها
مدنية
ألفاظها
1303
ترتيب نزولها
90
العد المدني الأول
73
العد المدني الأخير
73
العد البصري
73
العد الكوفي
73
العد الشامي
73

* قوله تعالى: {اْدْعُوهُمْ لِأٓبَآئِهِمْ هُوَ أَقْسَطُ عِندَ اْللَّهِۚ فَإِن لَّمْ تَعْلَمُوٓاْ ءَابَآءَهُمْ فَإِخْوَٰنُكُمْ فِي اْلدِّينِ وَمَوَٰلِيكُمْۚ} [الأحزاب: 5]:

عن عائشةَ أمِّ المؤمنين رضي الله عنها: «أنَّ أبا حُذَيفةَ بنَ عُتْبةَ بنِ ربيعةَ بنِ عبدِ شمسٍ - وكان ممَّن شَهِدَ بَدْرًا مع النبيِّ صلى الله عليه وسلم - تَبنَّى سالمًا، وأنكَحَه بنتَ أخيه هندَ بنتَ الوليدِ بنِ عُتْبةَ بنِ ربيعةَ، وهو مولًى لامرأةٍ مِن الأنصارِ؛ كما تَبنَّى النبيُّ صلى الله عليه وسلم زيدًا، وكان مَن تَبنَّى رجُلًا في الجاهليَّةِ، دعَاه الناسُ إليه، ووَرِثَ مِن ميراثِه، حتى أنزَلَ اللهُ: {اْدْعُوهُمْ لِأٓبَآئِهِمْ} إلى قولِه: {وَمَوَٰلِيكُمْۚ} [الأحزاب: 5]؛ فرُدُّوا إلى آبائِهم؛ فمَن لم يُعلَمْ له أبٌ، كان مولًى وأخًا في الدِّينِ، فجاءت سَهْلةُ بنتُ سُهَيلِ بنِ عمرٍو القُرَشيِّ ثم العامريِّ - وهي امرأةُ أبي حُذَيفةَ بنِ عُتْبةَ - النبيَّ صلى الله عليه وسلم، فقالت: يا رسولَ اللهِ، إنَّا كنَّا نرى سالمًا ولدًا، وقد أنزَلَ اللهُ فيه ما قد عَلِمْتَ...» فذكَر الحديثَ. أخرجه البخاري (5088).

* قوله تعالى: {مِّنَ اْلْمُؤْمِنِينَ رِجَالٞ صَدَقُواْ مَا عَٰهَدُواْ اْللَّهَ عَلَيْهِۖ} [الأحزاب: 23]:

عن حُمَيدٍ الطَّويلِ، عن أنسِ بن مالكٍ رضي الله عنه، قال: «غابَ عَمِّي أنسُ بنُ النَّضْرِ عن قتالِ بَدْرٍ، فقال: يا رسولَ اللهِ، غِبْتُ عن أوَّلِ قتالٍ قاتَلْتَ المشرِكين، لَئِنِ اللهُ أشهَدَني قتالَ المشرِكين لَيَرَيَنَّ اللهُ ما أصنَعُ، فلمَّا كان يومُ أُحُدٍ، وانكشَفَ المسلمون، قال: اللهمَّ إنِّي أعتذِرُ إليك ممَّا صنَعَ هؤلاء - يعني أصحابَه -، وأبرَأُ إليك ممَّا صنَعَ هؤلاء - يعني المشرِكين -، ثم تقدَّمَ، فاستقبَلَه سعدُ بنُ مُعاذٍ، فقال: يا سعدُ بنَ مُعاذٍ، الجَنَّةَ ورَبِّ النَّضْرِ! إنِّي أجدُ رِيحَها مِن دُونِ أُحُدٍ، قال سعدٌ: فما استطَعْتُ يا رسولَ اللهِ ما صنَعَ». قال أنسٌ: «فوجَدْنا به بِضْعًا وثمانينَ ضَرْبةً بالسَّيفِ، أو طَعْنةً برُمْحٍ، أو رَمْيةً بسَهْمٍ، ووجَدْناه قد قُتِلَ، وقد مثَّلَ به المشرِكون، فما عرَفَه أحدٌ إلا أختُه ببنانِه». قال أنسٌ: كنَّا نُرى أو نظُنُّ أنَّ هذه الآيةَ نزَلتْ فيه وفي أشباهِه: {مِّنَ اْلْمُؤْمِنِينَ رِجَالٞ صَدَقُواْ مَا عَٰهَدُواْ اْللَّهَ عَلَيْهِۖ} [الأحزاب: 23] إلى آخرِ الآيةِ». وقال: «إنَّ أختَه - وهي تُسمَّى الرُّبَيِّعَ - كسَرتْ ثَنِيَّةَ امرأةٍ، فأمَرَ رسولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم بالقِصاصِ، فقال أنسٌ: يا رسولَ اللهِ، والذي بعَثَك بالحقِّ، لا تُكسَرُ ثَنِيَّتُها، فرَضُوا بالأَرْشِ، وترَكوا القِصاصَ، فقال رسولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم: «إنَّ مِن عبادِ اللهِ مَن لو أقسَمَ على اللهِ لَأبَرَّه»». أخرجه البخاري (٢٨٠٥).

* قوله تعالى: {وَكَفَى اْللَّهُ اْلْمُؤْمِنِينَ اْلْقِتَالَۚ} [الأحزاب: 25]:

عن أبي سعيدٍ الخُدْريِّ رضي الله عنه، قال: «شغَلَنا المشرِكون يومَ الخَنْدقِ عن صلاةِ الظُّهْرِ حتى غرَبتِ الشَّمْسُ، وذلك قبل أن يَنزِلَ في القتالِ ما نزَلَ؛ فأنزَلَ اللهُ عز وجل: {وَكَفَى اْللَّهُ اْلْمُؤْمِنِينَ اْلْقِتَالَۚ} [الأحزاب: 25]، فأمَرَ بِلالًا فأذَّنَ وأقامَ فصلَّى الظُّهْرَ، ثمَّ أمَرَه فأقامَ فصلَّى العصرَ، ثمَّ أمَرَه فأقامَ فصلَّى المغربَ، ثمَّ أمَرَه فأقامَ فصلَّى العِشاءَ». أخرجه النسائي (٦٦١).

* قوله تعالى: {يَٰٓأَيُّهَا اْلنَّبِيُّ قُل لِّأَزْوَٰجِكَ إِن كُنتُنَّ تُرِدْنَ اْلْحَيَوٰةَ اْلدُّنْيَا وَزِينَتَهَا فَتَعَالَيْنَ أُمَتِّعْكُنَّ وَأُسَرِّحْكُنَّ سَرَاحٗا جَمِيلٗا ٢٨ وَإِن كُنتُنَّ تُرِدْنَ اْللَّهَ وَرَسُولَهُۥ وَاْلدَّارَ اْلْأٓخِرَةَ فَإِنَّ اْللَّهَ أَعَدَّ لِلْمُحْسِنَٰتِ مِنكُنَّ أَجْرًا عَظِيمٗا} [الأحزاب: 28-29]:

عن عبدِ اللهِ بن عباسٍ رضي الله عنهما، قال: «لم أزَلْ حريصًا على أن أسألَ عُمَرَ رضي الله عنه عن المرأتَينِ مِن أزواجِ النبيِّ صلى الله عليه وسلم اللَّتَينِ قال اللهُ لهما: {إِن ‌تَتُوبَآ إِلَى اْللَّهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَاۖ} [التحريم: 4]، فحجَجْتُ معه، فعدَلَ وعدَلْتُ معه بالإداوةِ، فتبرَّزَ حتى جاءَ، فسكَبْتُ على يدَيهِ مِن الإداوةِ فتوضَّأَ، فقلتُ: يا أميرَ المؤمنين، مَن المرأتانِ مِن أزواجِ النبيِّ صلى الله عليه وسلم اللَّتانِ قال اللهُ عز وجل لهما: {إِن ‌تَتُوبَآ إِلَى اْللَّهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَاۖ} [التحريم: 4]؟ فقال: واعجبي لك يا بنَ عبَّاسٍ! عائشةُ وحَفْصةُ، ثمَّ استقبَلَ عُمَرُ الحديثَ يسُوقُه، فقال:

إنِّي كنتُ وجارٌ لي مِن الأنصارِ في بني أُمَيَّةَ بنِ زيدٍ، وهي مِن عوالي المدينةِ، وكنَّا نتناوَبُ النُّزولَ على النبيِّ صلى الله عليه وسلم، فيَنزِلُ يومًا وأنزِلُ يومًا، فإذا نزَلْتُ جِئْتُه مِن خَبَرِ ذلك اليومِ مِن الأمرِ وغيرِه، وإذا نزَلَ فعَلَ مِثْلَه، وكنَّا مَعشَرَ قُرَيشٍ نَغلِبُ النِّساءَ، فلمَّا قَدِمْنا على الأنصارِ إذا هم قومٌ تَغلِبُهم نساؤُهم، فطَفِقَ نساؤُنا يأخُذْنَ مِن أدبِ نساءِ الأنصارِ، فصِحْتُ على امرأتي، فراجَعتْني، فأنكَرْتُ أن تُراجِعَني، فقالت: ولِمَ تُنكِرُ أن أُراجِعَك؟! فواللهِ، إنَّ أزواجَ النبيِّ صلى الله عليه وسلم لَيُراجِعْنُه، وإنَّ إحداهنَّ لَتهجُرُه اليومَ حتى اللَّيلِ، فأفزَعَني، فقلتُ: خابَتْ مَن فعَلَ منهنَّ بعظيمٍ، ثم جمَعْتُ عليَّ ثيابي، فدخَلْتُ على حَفْصةَ، فقلتُ: أيْ حَفْصةُ، أتُغاضِبُ إحداكنَّ رسولَ اللهِ صلى الله عليه وسلم اليومَ حتى اللَّيلِ؟ فقالت: نَعم، فقلت: خابَتْ وخَسِرتْ! أفتأمَنُ أن يَغضَبَ اللهُ لغضَبِ رسولِه صلى الله عليه وسلم فتَهلِكِينَ؟! لا تَستكثري على رسولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم، ولا تُراجِعيه في شيءٍ، ولا تهجُريه، واسأليني ما بدا لكِ، ولا يغُرَّنَّكِ أن كانت جارتُك هي أوضأَ منك، وأحَبَّ إلى رسولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم - يريدُ عائشةَ -.

وكنَّا تحدَّثْنا أنَّ غسَّانَ تُنعِلُ النِّعالَ لغَزْوِنا، فنزَلَ صاحبي يومَ نَوْبتِه، فرجَعَ عِشاءً، فضرَبَ بابي ضربًا شديدًا، وقال: أنائمٌ هو؟! ففَزِعْتُ، فخرَجْتُ إليه، وقال: حدَثَ أمرٌ عظيمٌ، قلتُ: ما هو؟ أجاءت غسَّانُ؟ قال: لا، بل أعظَمُ منه وأطوَلُ، طلَّقَ رسولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم نساءَه، قال: قد خابَتْ حَفْصةُ وخَسِرتْ، كنتُ أظُنُّ أنَّ هذا يُوشِكُ أن يكونَ، فجمَعْتُ عليَّ ثيابي، فصلَّيْتُ صلاةَ الفجرِ مع النبيِّ صلى الله عليه وسلم، فدخَلَ مَشرُبةً له، فاعتزَلَ فيها، فدخَلْتُ على حَفْصةَ فإذا هي تَبكِي، قلتُ: ما يُبكِيكِ؟ أوَلَمْ أكُنْ حذَّرْتُكِ؟! أطلَّقَكنَّ رسولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم؟! قالت: لا أدري! هو ذا في المَشرُبةِ، فخرَجْتُ، فجِئْتُ المِنبَرَ، فإذا حَوْلَه رَهْطٌ يَبكِي بعضُهم، فجلَسْتُ معهم قليلًا، ثم غلَبَني ما أجدُ، فجِئْتُ المَشرُبةَ التي هو فيها، فقلتُ لغلامٍ له أسوَدَ: استأذِنْ لِعُمَرَ، فدخَلَ، فكلَّمَ النبيَّ صلى الله عليه وسلم، ثم خرَجَ، فقال: ذكَرْتُك له فصمَتَ، فانصرَفْتُ حتى جلَسْتُ مع الرَّهْطِ الذين عند المِنبَرِ، ثمَّ غلَبَني ما أجدُ، فجِئْتُ، فذكَرَ مِثْلَه، فجلَسْتُ مع الرَّهْطِ الذين عند المِنبَرِ، ثمَّ غلَبَني ما أجدُ، فجِئْتُ الغلامَ، فقلتُ: استأذِنْ لِعُمَرَ، فذكَرَ مِثْلَه، فلمَّا ولَّيْتُ منصرِفًا، فإذا الغلامُ يَدْعوني، قال: أَذِنَ لك رسولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم، فدخَلْتُ عليه، فإذا هو مضطجِعٌ على رمالِ حصيرٍ ليس بَيْنه وبَيْنه فِراشٌ قد أثَّرَ الرِّمالُ بجَنْبِه، متَّكِئٌ على وسادةٍ مِن أَدَمٍ حَشْوُها لِيفٌ، فسلَّمْتُ عليه، ثم قلتُ وأنا قائمٌ: طلَّقْتَ نساءَك؟ فرفَعَ بصَرَه إليَّ، فقال: «لا»، ثم قلتُ وأنا قائمٌ أستأنِسُ: يا رسولَ اللهِ، لو رأَيْتَني وكنَّا مَعشَرَ قُرَيشٍ نَغلِبُ النِّساءَ، فلمَّا قَدِمْنا على قومٍ تَغلِبُهم نساؤُهم، فذكَرَه، فتبسَّمَ النبيُّ صلى الله عليه وسلم، ثم قلتُ: لو رأَيْتَني، ودخَلْتُ على حَفْصةَ، فقلتُ: لا يغُرَّنَّكِ أنْ كانت جارتُكِ هي أوضأَ منكِ وأحَبَّ إلى النبيِّ صلى الله عليه وسلم - يريدُ عائشةَ -، فتبسَّمَ أخرى، فجلَسْتُ حينَ رأَيْتُه تبسَّمَ، ثم رفَعْتُ بصَري في بيتِه، فواللهِ ما رأَيْتُ فيه شيئًا يرُدُّ البصَرَ غيرَ أَهَبَةٍ ثلاثةٍ، فقلتُ: ادعُ اللهَ فَلْيُوسِّعْ على أُمَّتِك؛ فإنَّ فارسَ والرُّومَ وُسِّعَ عليهم، وأُعطُوا الدُّنيا وهم لا يعبُدون اللهَ، وكان متَّكِئًا، فقال: «أوَفِي شكٍّ أنتَ يا بنَ الخطَّابِ؟! أولئك قومٌ عُجِّلتْ لهم طيِّباتُهم في الحياةِ الدنيا»، فقلتُ: يا رسولَ اللهِ، استغفِرْ لي، فاعتزَلَ النبيُّ صلى الله عليه وسلم مِن أجلِ ذلك الحديثِ حينَ أفشَتْهُ حَفْصةُ إلى عائشةَ، وكان قد قال: «ما أنا بداخلٍ عليهنَّ شهرًا»؛ مِن شِدَّةِ مَوْجِدتِه عليهنَّ حينَ عاتَبَه اللهُ، فلمَّا مضَتْ تِسْعٌ وعشرون، دخَلَ على عائشةَ، فبدَأَ بها، فقالت له عائشةُ: إنَّك أقسَمْتَ ألَّا تدخُلَ علينا شهرًا، وإنَّا أصبَحْنا لِتِسْعٍ وعِشْرينَ ليلةً أعُدُّها عدًّا؟! فقال النبيُّ صلى الله عليه وسلم: «الشَّهْرُ تِسْعٌ وعِشْرون»، وكان ذلك الشَّهْرُ تِسْعًا وعِشْرينَ، قالت عائشةُ: فأُنزِلتْ آيةُ التَّخييرِ، فبدَأَ بي أوَّلَ امرأةٍ، فقال: «إنِّي ذاكرٌ لكِ أمرًا، ولا عليكِ ألَّا تَعجَلي حتى تَستأمري أبوَيكِ»، قالت: قد أعلَمُ أنَّ أبوَيَّ لم يكُونا يأمُرانِي بفِراقك، ثم قال: «إنَّ اللهَ قال: {يَٰٓأَيُّهَا اْلنَّبِيُّ قُل لِّأَزْوَٰجِكَ} [الأحزاب: 28] إلى قولِه: {عَظِيمٗا} [الأحزاب: 29]»، قلتُ: أفي هذا أستأمِرُ أبوَيَّ؟! فإنِّي أريدُ اللهَ ورسولَه والدارَ الآخرةَ، ثم خيَّرَ نساءَه، فقُلْنَ مِثْلَ ما قالت عائشةُ». أخرجه البخاري (٢٤٦٨).

* قوله تعالى: {إِنَّ اْلْمُسْلِمِينَ وَاْلْمُسْلِمَٰتِ وَاْلْمُؤْمِنِينَ وَاْلْمُؤْمِنَٰتِ وَاْلْقَٰنِتِينَ وَاْلْقَٰنِتَٰتِ وَاْلصَّٰدِقِينَ وَاْلصَّٰدِقَٰتِ وَاْلصَّٰبِرِينَ وَاْلصَّٰبِرَٰتِ وَاْلْخَٰشِعِينَ وَاْلْخَٰشِعَٰتِ وَاْلْمُتَصَدِّقِينَ وَاْلْمُتَصَدِّقَٰتِ وَاْلصَّٰٓئِمِينَ وَاْلصَّٰٓئِمَٰتِ وَاْلْحَٰفِظِينَ فُرُوجَهُمْ وَاْلْحَٰفِظَٰتِ وَاْلذَّٰكِرِينَ اْللَّهَ كَثِيرٗا وَاْلذَّٰكِرَٰتِ أَعَدَّ اْللَّهُ لَهُم مَّغْفِرَةٗ وَأَجْرًا عَظِيمٗا} [الأحزاب: 35]:

عن أُمِّ عطيَّةَ نُسَيبةَ بنتِ كعبٍ رضي الله عنها: أنَّها أتت النبيَّ ﷺ، فقالت: «ما أرى كلَّ شيءٍ إلا للرِّجالِ، وما أرى النِّساءَ يُذكَرْنَ بشيءٍ»؛ فنزَلتْ هذه الآيةُ: {إِنَّ اْلْمُسْلِمِينَ وَاْلْمُسْلِمَٰتِ وَاْلْمُؤْمِنِينَ وَاْلْمُؤْمِنَٰتِ} [الأحزاب: 35] الآيةَ. أخرجه الترمذي (٣٢١١).

* قوله تعالى: {وَتُخْفِي فِي نَفْسِكَ مَا اْللَّهُ مُبْدِيهِ} [الأحزاب: 37]:

عن أنسِ بن مالكٍ رضي الله عنه، قال: «جاء زيدُ بنُ حارثةَ يشكو زَيْنَبَ إلى رسولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم، فقال رسولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم: «أمسِكْ عليك أهلَك»؛ فنزَلتْ: {وَتُخْفِي فِي نَفْسِكَ مَا اْللَّهُ مُبْدِيهِ} [الأحزاب: 37]». أخرجه ابن حبان (٧٠٤٥).

* قوله تعالى: {فَلَمَّا قَضَىٰ زَيْدٞ مِّنْهَا وَطَرٗا زَوَّجْنَٰكَهَا} [الأحزاب: 37]:

عن أنسِ بن مالكٍ رضي الله عنه، قال: «لمَّا نزَلتْ هذه الآيةُ في زَيْنَبَ بنتِ جحشٍ {فَلَمَّا قَضَىٰ زَيْدٞ مِّنْهَا وَطَرٗا زَوَّجْنَٰكَهَا} [الأحزاب: 37]، قال: فكانت تَفخَرُ على أزواجِ النبيِّ صلى الله عليه وسلم؛ تقولُ: زوَّجَكنَّ أهلُكنَّ، وزوَّجَني اللهُ مِن فوقِ سَبْعِ سمواتٍ». أخرجه الترمذي (3213).

* قوله تعالى: {تُرْجِي مَن تَشَآءُ مِنْهُنَّ وَتُـْٔوِيٓ إِلَيْكَ مَن تَشَآءُۖ وَمَنِ اْبْتَغَيْتَ مِمَّنْ عَزَلْتَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكَۚ} [الأحزاب: 51]:

عن عائشةَ أمِّ المؤمنين رضي الله عنها، قالت: «كنتُ أغارُ على اللاتي وهَبْنَ أنفُسَهنَّ لرسولِ اللهِ ﷺ، وأقولُ: تَهَبُ المرأةُ نفسَها؟ فلمَّا أنزَلَ اللهُ: {تُرْجِي مَن تَشَآءُ مِنْهُنَّ وَتُـْٔوِيٓ إِلَيْكَ مَن تَشَآءُۖ وَمَنِ اْبْتَغَيْتَ مِمَّنْ عَزَلْتَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكَۚ} [الأحزاب: 51]، قالت: قلتُ: واللهِ، ما أرى رَبَّك إلا يُسارِعُ في هواك». أخرجه البخاري (٤٧٨٨).

* قوله تعالى: {يَٰٓأَيُّهَا اْلَّذِينَ ءَامَنُواْ لَا تَدْخُلُواْ بُيُوتَ اْلنَّبِيِّ إِلَّآ أَن يُؤْذَنَ لَكُمْ إِلَىٰ طَعَامٍ غَيْرَ نَٰظِرِينَ إِنَىٰهُ وَلَٰكِنْ إِذَا دُعِيتُمْ فَاْدْخُلُواْ فَإِذَا طَعِمْتُمْ فَاْنتَشِرُواْ وَلَا مُسْتَـْٔنِسِينَ لِحَدِيثٍۚ إِنَّ ذَٰلِكُمْ كَانَ يُؤْذِي اْلنَّبِيَّ فَيَسْتَحْيِۦ مِنكُمْۖ وَاْللَّهُ لَا يَسْتَحْيِۦ مِنَ اْلْحَقِّۚ وَإِذَا سَأَلْتُمُوهُنَّ مَتَٰعٗا فَسْـَٔلُوهُنَّ مِن وَرَآءِ حِجَابٖۚ ذَٰلِكُمْ أَطْهَرُ لِقُلُوبِكُمْ وَقُلُوبِهِنَّۚ وَمَا كَانَ لَكُمْ أَن تُؤْذُواْ رَسُولَ اْللَّهِ وَلَآ أَن تَنكِحُوٓاْ أَزْوَٰجَهُۥ مِنۢ بَعْدِهِۦٓ أَبَدًاۚ إِنَّ ذَٰلِكُمْ كَانَ عِندَ اْللَّهِ عَظِيمًا} [الأحزاب: 53]:

عن أنسِ بن مالكٍ رضي الله عنه، قال: «لمَّا تزوَّجَ رسولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم زَيْنَبَ بنتَ جَحْشٍ، دعَا القومَ، فطَعِموا ثمَّ جلَسوا يَتحدَّثون، وإذا هو كأنَّه يَتهيَّأُ للقيامِ، فلَمْ يقُوموا، فلمَّا رأى ذلك قامَ، فلمَّا قامَ قامَ مَن قامَ، وقعَدَ ثلاثةُ نفَرٍ، فجاءَ النبيُّ صلى الله عليه وسلم لِيدخُلَ فإذا القومُ جلوسٌ، ثمَّ إنَّهم قاموا، فانطلَقْتُ فجِئْتُ فأخبَرْتُ النبيَّ صلى الله عليه وسلم أنَّهم قد انطلَقوا، فجاءَ حتى دخَلَ، فذهَبْتُ أدخُلُ، فألقى الحِجابَ بَيْني وبَيْنه؛ فأنزَلَ اللهُ: {يَٰٓأَيُّهَا اْلَّذِينَ ءَامَنُواْ لَا تَدْخُلُواْ بُيُوتَ اْلنَّبِيِّ} [الأحزاب: 53] الآيةَ». أخرجه البخاري (٤٧٩١).

* سورةُ (الأحزاب):

سُمِّيت سورةُ (الأحزاب) بذلك؛ لأنَّ فيها ذِكْرَ أحزابِ المشركين مِن قُرَيشٍ وغطَفانَ وبعضِ العرب، الذين تَحزَّبوا واجتمعوا لغَزْوِ المسلمين بالمدينة، فردَّ اللهُ كيدهم في غزوة (الأحزاب) المعروفة.

اشتمَلتْ سورةُ (الأحزاب) على الموضوعات الآتية:

1. أمرُ النبيِّ صلى الله عليه وسلم بتقوى الله، والتوكل عليه (١-٣).

2. تصحيح مفاهيمَ اجتماعية خاطئة (٤-٥).

3. وَلاية النبيِّ صلى الله عليه وسلم العامة، وأخذُ اللهِ الميثاقَ من النبيِّين عليهم السلام (٦-٨).

4. قصة غزوة (الأحزاب) (٩-٢٠).

5. الرسول صلى الله عليه وسلم هو الأُسوة الحسنة، وأصحابه نجومٌ يُهتدى بها (٢١-٢٤).

6. نتيجة المعركة، وغدر اليهود (٢٥-٢٧).

7. النبي مُحمَّد صلى الله عليه وسلم (٢٨-٥٩) .

8. مع زوجاته رضوان الله عليهم (٢٨-٣٤) .

9. المساواة بين الرجال والنساء في التكليف والجزاء (٣٥).

10. قصته صلى الله عليه وسلم مع زينبَ رضي الله عنها (٣٦-٣٩).

11. خاتمُ النبيِّين وبعض صفاته (٤٠-٤٨) .

12. خصائصه في أحكام الزواج (٤٩-٥٢).

13. آداب دخول بيته، والأمر بالحِجاب (٥٣-٥٥).

14. مكانتُه، وحرمة إيذائه (٥٦- ٥٨).

15. حِجاب زوجاته والمرأة المسلمة (٥٩).

16. جزاء المنافقين والكفار (٦٠-٦٨).

17. توجيهاتٌ وعِظات للمؤمنين (٦٩-٧١).

18. عظمة تكليف الإنسان، وحملُه الأمانة (٧٢-٧٣).

ينظر: "التفسير الموضوعي لسور القرآن الكريم" لمجموعة من العلماء (6 /68).

حثَّتْ سورةُ (الأحزاب) على حُسْنِ الظنِّ بالله، والتوكُّلِ عليه؛ فالله هو صاحبُ الحِكْمة والقوَّة والقُدْرة، وهو المتصرِّفُ في الكون، يَعلَم ما يصلحُ للخلائق، ويُدبِّر لهم أحسَنَ تدبير؛ فيُعلِي شأنَ من يشاء، ويَخفِض شأنَ من يشاء.

وتسميتُها بـ(الأحزاب) أوضحُ دليلٍ على ذلك؛ بتأمُّل القصة التي أشارت إليها، ودلَّتْ عليها.

ينظر: "مصاعد النظر للإشراف على مقاصد السور" للبقاعي (2 /370).