ترجمة سورة الزمر

الترجمة التركية - مركز رواد الترجمة

ترجمة معاني سورة الزمر باللغة التركية من كتاب الترجمة التركية - مركز رواد الترجمة.
من تأليف: فريق مركز رواد الترجمة بالتعاون مع موقع دار الأسلام .

Bu kitap; Azîz ve Hakîm olan Allah tarafından indirilmiştir.
Şüphesiz biz sana kitabı hak olarak indirdik. O halde dini yalnız O'na halis kılarak Allah'a ibadet et.
İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. O’ndan başka veliler edinenler, :“Biz bunlara ancak bizleri Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” (derler.) Şüphesiz Allah, ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez.
Eğer Allah bir evlat edinmek istese idi, elbette yarattıklarından dilediğini seçerdi. O bundan münezzehtir, O Allah’tır, birdir, Kahhâr'dır.
O, gökleri ve yeri hak ile yaratmıştır. Geceyi gündüze dolayıp örter, gündüzü de geceye örter, güneşe ve aya da boyun eğdirmiştir. Hepsi de belli bir süreye kadar akar/gider. Bilin ki O; çok güçlüdür, çok bağışlayıcıdır.
Sizi tek bir nefisten yarattı, sonra da ondan kendi eşini var etti ve sizin için hayvanlardan sekiz çift indirdi. Sizi annelerinizin karınlarından üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra öbür yaratılışa geçirerek yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur; mülk de O'nundur. Ondan başka (hak) ilah yoktur. Buna rağmen nereye çevriliyorsunuz?
Eğer küfrederseniz, şüphesiz ki Allah size muhtaç değildir. Ama kulları için küfre razı olmaz. Eğer şükrederseniz sizin için buna razı olur. Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez. Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O da size yaptıklarınızı haber verir. Çünkü O, kalplerde olan her şeyi hakkıyla bilendir.
İnsana bir zarar dokunduğu zaman, gönülden Rabbine yönelerek, O'na dua eder. Sonra ona, kendisinden bir nimet verdiği zaman, daha önce O'na dua ettiğini unutur da O'nun yolundan saptırmak amacıyla Allah'a ortaklar koşar. De ki: "Küfrünle biraz faydalanıp, eğlene dur. Kuşkusuz sen ateş ehlindensin!"
(Küfre sapan kimse,) Gece saatlerinde kalkıp da secde ederek ve kıyama durarak gönülden itaat (ibadet) eden, ahiretten sakınan ve Rabbinin rahmetini umut eden (kimse gibi) midir? De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sahipleri düşünüp öğüt alır."
De ki: “Ey iman eden kullarım! Rabbinizden korkup sakının. Bu dünyada iyilik etmekte olanlar için bir iyilik vardır. Allah'ın arzı geniştir. Ancak sabredenlere ecirleri hesapsızca ödenir.”
De ki: “Ben, dini yalnızca Allah'a halis kılarak O'na ibadet etmekle emrolundum.”
“Ve ben, Müslümanların ilki olmakla da emrolundum.”
De ki: "Eğer Rabbime isyan edersem, elbette ben büyük bir günün azabından korkarım!"
De ki: “Ben dinimi yalnızca Allah'a halis kılarak O'na ibadet ederim.”
Siz de, ondan başka dilediğinize ibadet edin. De ki: "Hüsrana uğrayacaklar, kıyamet günü hem kendilerini hem de ailelerini hüsrana uğratanlardır. Dikkat edin! Apaçık hüsran işte budur."
Onların üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında da tabakalar vardır. Allah, kullarını işte bununla korkutuyor. Ey kullarım! Benden sakının.
Tağuta ibadet etmekten kaçınıp Allah'a yönelenlere müjde vardır. Kullarımı müjdele!
Onlar, sözü dinleyip en güzeline uyarlar. Onlar, Allah’ın kendilerine hidayet ettiği kimselerdir. Onlar, akıl sahibi kimselerdir.
Üzerine azap kelimesi hak olmuş kimseye (hidayet edemezsin), ateşte olanı da sen mi kurtaracaksın?
Fakat Rabbine karşı gelmekten sakınanlar için (cennette) üst üste yapılmış ve altlarından ırmaklar akan köşkler vardır. Allah, gerçek bir vaadde bulunmuştur. Allah, va’dinden dönmez.
Allah'ın gökten su indirdiğini, onu yerden kaynaklara geçirdiğini, sonra onunla değişik renklerde ekinler çıkardığını görmedin mi? Sonra kurur ve sen onu sararmış halde görürsün. Sonra onu bir çöp haline getirir. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için bir öğüt vardır.
Allah'ın kalbini İslâm'a açtığı kimse Rabbinden bir nur üzere değil midir? Allah'ın zikrine karşı kalpleri kaskatı olanların vay hallerine! İşte onlar apaçık bir sapıklık içindedirler.
Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden kitabı, sözlerin en güzeli olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların bu kitaptan tüyleri ürperir, sonra hem derileri ve hem de kalpleri Allah'ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu kitap Allah'ın hidayetidir. Onunla istediğini doğru yola hidayet eder. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren bulunmaz.
Kıyamet günü azabın en kötüsünden yüzünü korumaya çalışan kimse(nin durumu) ne olur? Zalimlere: "Kazanmakta olduklarınızı tadın!" denir.
Onlardan öncekiler de yalanlamışlardı da hiç farkında olmadıkları bir yerden azap onlara geliverdi.
Allah, onlara dünya hayatında da rezilliği tattırdı. Ahiret azabı ise çok daha büyüktür. Keşke bunu bilselerdi.
Andolsun biz, belki öğüt alırlar diye bu Kur'an'da insanlara her türlü misali verdik.
Sakınıp takvalı olsunlar diye hiçbir eğriliği bulunmayan Arapça bir Kur'an. (indirdik)
Allah, birbiriyle çekişen bir çok ortağa bağlı olan bir adamla, yalnız bir kişiye bağlı bir adamı örnek olarak vermiştir. Bu ikisinin durumu eşit midir? Hamd, Allah’a mahsustur. Fakat onların çoğu bilmezler.
(Ey Muhammed!) Şüphesiz sen öleceksin ve şüphesiz onlar da ölecekler.
Sonra siz kıyamet günü Rabbinizin huzurunda davalaşacaksınız.
Allah’a karşı yalan uyduran veya kendisine hak gelince onu yalanlayan kimseden daha zalim kim olabilir? Kâfirler için Cehennem'de barınacak yer mi yok?
Doğruyu getiren ve doğrulayanlar (var ya), işte onlar takva sahibi olanlardır.
Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. İşte bu ihsan edenlerin mükâfatıdır.
Çünkü Allah onların yaptıklarının en kötülerini örtecek ve kendilerine yapmakta olduklarının en güzeliyle karşılık verecektir.
Allah, kuluna yetmez mi? Seni O’ndan (Allah’tan) başkalarıyla korkutmaya çalışıyorlar. Allah, kimi saptırırsa artık onun için bir yol gösterici yoktur.
Allah kime de hidayet ederse, artık onu da saptıracak yoktur. Allah Aziz ve intikam sahibi değil midir?
Andolsun eğer onlara; “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, elbette “Allah”, derler. De ki: “Peki söyleyin bakalım? Allah’ı bırakıp da ibadet ettikleriniz var ya; eğer Allah bana herhangi bir zarar dokundurmak isterse, onlar Allah’ın dokundurduğu zararı kaldırabilirler mi? Yahut Allah bana bir rahmet dilese, onlar O’nun rahmetini engelleyebilirler mi?” De ki: “Allah bana yeter. Tevekkül edenler ancak O’na tevekkül ederler.”
De ki: "Ey milletim! Durumunuzun gerektirdiğini yapın; doğrusu ben de yapacağım. Elbette yakında bileceksiniz."
Kime rezil edici bir azabın geleceğini, kalıcı azabın kimin üzerine ineceğini ileride bileceksiniz.
Şüphesiz biz bu kitabı sana, insanlar için hak olarak indirdik. Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur. Sen onların üzerinde vekil değilsin.
Allah ölümleri vaktinde ruhları alır, ölmeyeninkini de uykusunda (alır). Hakkında ölüm hükmünü verdiğini alıkor, diğerini ise belirli bir süreye kadar salıverir. Muhakkak bunda iyice düşünen bir topluluk için ayetler vardır.
Yoksa Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: “Hiçbir şeye güçleri yetmese ve düşünemiyor olsalar da mı?”
“Şefaat, tümüyle Allah’a aittir. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Sonra O’na döndürüleceksiniz.''
Allah, bir tek (ilah) olarak anıldığında ahirete iman etmeyenlerin kalpleri daralır. Allah’tan başkaları (ilahları) anıldığında ise hemen sevince kapılırlar.
De ki: “Ey göklerin ve yerin yaratıcısı olan, gaybı da görünen âlemi de bilen Allah’ım! Ayrılığa düştükleri şeyler konusunda kulların arasında Sen hükmedersin.”
Eğer yeryüzünde bulunan her şey tümüyle ve onlarla beraber bir o kadarı da zulmedenlerin olsa, kıyamet günü kötü azaptan kurtulmak için elbette onları verirlerdi. Artık hiç hesap etmedikleri şeyler, Allah tarafından karşılarına çıkmıştır.
(Dünyada) kazandıkları şeylerin kötülükleri karşılarına çıkmış, alay etmekte oldukları şey onları kuşatmıştır.
İnsana bir zarar dokunduğunda bize yalvarır. Sonra ona tarafımızdan bir nimet verdiğimizde; “Bu, bana ancak bilgim sayesinde verilmiştir.” der. Hayır! O bir imtihandır. Fakat onların çoğu bilmezler.
Kendilerinden önce gelenler de böyle söylemişti. Fakat kazandıkları kendilerine fayda sağlamamıştı.
Sonunda da kazandıkları o amellerin kötülükleri kendilerine gelip çattı. Bunlardan zulmedenleri de kazandıklarının kötülükleri yakında gelip bulacaktır ve onlar (Allah'ı) aciz bırakacak değildir.
Allah’ın, rızkı dilediğine bol verdiğini ve (dilediğine) kıstığını bilmezler mi? Bunda iman eden bir toplum için elbette ibretler vardır.
De ki: “Ey nefisleri aleyhine ileri giden kullarım. Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin, çünkü Allah bütün günahları mağfiret eder.” Muhakkak O, çok çok mağfiret edendir, rahmet edendir.
Azap size gelmeden önce Rabbinize yönelin ve O’na teslim olun. Sonra size yardım olunmaz.
Farkında olmadan ansızın azap size gelmezden önce Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun.
Kişinin: Allah'a karşı işlediğim kusurlardan ve alay edenlerden olduğum için bana yazıklar olsun demesinden önce
Yahut: "Allah bana hidâyet verseydi, ben de Allah'a karşı gelmekten sakınanlardan olurdum." demesinden önce
Yahut azabı gördüğünde; “Keşke benim için dünyaya bir dönüş daha olsa da iyilik yapanlardan olsam.” demesinden önce
(Allah Teâlâ da, şöyle diyecek:) “Hayır, sana ayetlerim gerçekten gelmiş idi. Sen ise onları yalanlamış, büyüklenmiş ve kâfirlerden olmuş idin.”
Kıyamet günü, Allah'a karşı yalan söyleyenleri, yüzleri simsiyah halde görürsün. Büyüklenenler için cehennemde barınacak yer mi yok?
Allah, takva sahiplerini kurtuluşa erdirir. Onlara hiçbir fenalık dokunmaz. Onlar mahzun da olmazlar.
Allah her şeyin yaratıcısıdır. O her şeye vekildir.
Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur. Allah’ın ayetlerini inkâr edenler var ya, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.
De ki: “Ey cahiller! Siz bana Allah’tan başkasına ibadet etmemi mi emrediyorsunuz?
Andolsun, sana ve senden önceki peygamberlere şöyle vahyedildi: “Eğer şirk koşarsan, yaptıkların boşa gider ve elbette hüsrana uğrayanlardan olursun."
Öyleyse, yalnızca Allah’a ibadet et ve şükredenlerden ol.
Allah’ı hakkıyla takdir edemediler. Yer tümüyle onun avucundadır, kıyamet günü gökler de sağ elinde dürülmüş olacaktır. O şirk koştuklarından münezzehtir.
Sur'a üflenir, böylece Allah'ın dilediklerinden başka göklerde ve yerde kim varsa hepsi düşüp ölür. Sonra ona bir daha üflenir, bir de bakarsın onlar kalkmış bekliyorlar.
Yeryüzü, Rabbinin nuruyla aydınlanır. Kitap (amel defterleri) ortaya konur. Peygamberler ve şahitler getirilir ve zulme uğratılmaksızın aralarında adaletle hüküm verilir.
Herkes ne yaptıysa, karşılığı tastamam verilir. Allah, onların yaptıklarını en iyi bilendir.
Kâfirler bölük bölük Cehennem'e sürülür. Oraya geldikleri zaman kapıları açılmış ve oranın bekçileri onlara: “Size aranızdan Rabbinizin ayetlerini üzerinize okuyan ve bugününüze kavuşmakla sizi korkutan peygamberler gelmedi mi?” Onlar: “Evet, fakat azap sözü kâfirler üzerine hak olmuştur” diyecekler.
“Haydi! İçinde ebedî kalacağınız Cehennem'in kapılarından girin. Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!” denilir.
Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise, bölük bölük Cennet'e sevkedilir. Oraya varıp da kapıları açıldığında bekçileri onlara; "Selam size! Tertemiz geldiniz. Artık ebedî kalmak üzere girin buraya!" derler.
(Onlar da) Derler ki: "Bize verdiği vaadi gerçekleştiren ve bizi bu yere mirasçı kılan Allah'a hamd olsun. Salih amel işleyenlerin mükâfatı ne güzelmiş!"
Melekleri de, Rablerini hamd ile tesbih edip yücelterek Arş’ın etrafını kuşatmış halde görürsün. Artık kulların arasında adaletle hüküm verilmiş ve; “Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” denilmiştir.
سورة الزمر
معلومات السورة
الكتب
الفتاوى
الأقوال
التفسيرات

سورةُ (الزُّمَر) من السُّوَر المكية، وقد جاءت بدلائلَ كثيرةٍ على وَحْدانية الله، واستحقاقه للألوهية، وذكَرتْ آياتٍ لله عز وجل في هذا الكون، وبيَّنت مآلَ مَن آمن واتقى، ومآلَ من عصى وكفَر بالله؛ مِن تقسيمِ الله لهم إلى زُمَرٍ: زُمْرة إلى الجنة والسعادة، وزُمْرة إلى النار والشقاء، وقد أُثِر عن النبي صلى الله عليه وسلم قراءتُه لسورة (الزُّمَر) قبل النوم.

ترتيبها المصحفي
39
نوعها
مكية
ألفاظها
1177
ترتيب نزولها
59
العد المدني الأول
72
العد المدني الأخير
72
العد البصري
72
العد الكوفي
75
العد الشامي
73

* قوله تعالى: {يَٰعِبَادِيَ اْلَّذِينَ أَسْرَفُواْ عَلَىٰٓ أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُواْ مِن رَّحْمَةِ اْللَّهِۚ إِنَّ اْللَّهَ يَغْفِرُ اْلذُّنُوبَ جَمِيعًاۚ إِنَّهُۥ هُوَ اْلْغَفُورُ اْلرَّحِيمُ ٥٣ وَأَنِيبُوٓاْ إِلَىٰ رَبِّكُمْ وَأَسْلِمُواْ لَهُۥ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَكُمُ اْلْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ ٥٤ وَاْتَّبِعُوٓاْ أَحْسَنَ مَآ أُنزِلَ إِلَيْكُم مِّن رَّبِّكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَكُمُ اْلْعَذَابُ بَغْتَةٗ وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ} [الزمر: 53-55]:

عن عُمَرَ بن الخطَّابِ رضي الله عنه، قال: «لمَّا اجتمَعْنا للهجرةِ، اتَّعَدتُّ أنا وعيَّاشُ بنُ أبي ربيعةَ وهشامُ بنُ العاصِ المِيضأةَ، مِيضأةَ بني غِفَارَ فوقَ سَرِفَ، وقُلْنا: أيُّكم لم يُصبِحْ عندها فقد احتبَسَ؛ فَلْيَمضِ صاحِباه، فحُبِسَ عنَّا هشامُ بنُ العاصِ.

فلمَّا قَدِمْنا مَنزِلَنا في بني عمرِو بنِ عوفٍ، وخرَجَ أبو جهلِ بنُ هشامٍ والحارثُ بنُ هشامٍ إلى عيَّاشِ بنِ أبي ربيعةَ، وكان ابنَ عَمِّهما وأخاهما لأُمِّهما، حتى قَدِمَا علينا المدينةَ، فكلَّماه، فقالا له: إنَّ أُمَّك نذَرتْ ألَّا تَمَسَّ رأسَها بمُشْطٍ حتى تَراكَ، فرَقَّ لها، فقلتُ له: يا عيَّاشُ، واللهِ، إن يريدُك القومُ إلا عن دِينِك؛ فاحذَرْهم؛ فواللهِ، لو قد آذى أمَّك القَمْلُ لَامتشَطتْ، ولو قد اشتَدَّ عليها حرُّ مكَّةَ، أحسَبُه قال: لاستَظلَّتْ، قال: إنَّ لي هناك مالًا فآخُذُه، قال: قلتُ: واللهِ، إنَّك لَتَعلَمُ أنِّي مِن أكثَرِ قُرَيشٍ مالًا؛ فلك نصفُ مالي، ولا تَذهَبْ معهما، فأبى إلا أن يخرُجَ معهما، فقلتُ له لمَّا أبى عليَّ: أمَا إذ فعَلْتَ ما فعَلْتَ، فخُذْ ناقتي هذه؛ فإنَّها ناقةٌ ذَلُولٌ؛ فالزَمْ ظَهْرَها، فإن رابَك مِن القومِ رَيْبٌ، فانْجُ عليها.

فخرَجَ معهما عليها، حتى إذا كانوا ببعضِ الطريقِ، قال أبو جهلِ بنُ هشامٍ: واللهِ، لقد استبطأتُ بعيري هذا، أفلا تَحمِلُني على ناقتِك هذه؟ قال: بلى، فأناخَ وأناخَا؛ ليَتحوَّلَ عليها، فلمَّا استوَوْا بالأرضِ عَدَيَا عليه، فأوثَقاه، ثم أدخَلاه مكَّةَ، وفتَنَاه فافتتَنَ، قال: فكنَّا نقولُ: واللهِ، لا يَقبَلُ اللهُ ممَّن افتتَنَ صَرْفًا ولا عَدْلًا، ولا يَقبَلُ توبةَ قومٍ عرَفوا اللهَ ثم رجَعوا إلى الكفرِ لبلاءٍ أصابهم.

قال: وكانوا يقولون ذلك لأنفسِهم، فلمَّا قَدِمَ رسولُ اللهِ ﷺ المدينةَ، أنزَلَ اللهُ عز وجل فيهم وفي قولِنا لهم وقولِهم لأنفسِهم: {يَٰعِبَادِيَ اْلَّذِينَ أَسْرَفُواْ عَلَىٰٓ أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُواْ مِن رَّحْمَةِ اْللَّهِۚ إِنَّ اْللَّهَ يَغْفِرُ اْلذُّنُوبَ جَمِيعًاۚ إِنَّهُۥ هُوَ اْلْغَفُورُ اْلرَّحِيمُ} [الزمر: 53] إلى قولِه: {وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ} [الزمر: 55].

قال عُمَرُ: فكتَبْتُها في صحيفةٍ، وبعَثْتُ بها إلى هشامِ بنِ العاصِ، قال هشامٌ: فلَمْ أزَلْ أقرَؤُها بذِي طُوًى أصعَدُ بها فيه حتى فَهِمْتُها، قال: فأُلقِيَ في نفسي أنَّها إنَّما نزَلتْ فينا، وفيما كنَّا نقولُ في أنفسِنا، ويقالُ فينا، فرجَعْتُ فجلَسْتُ على بعيري، فلَحِقْتُ برسولِ اللهِ ﷺ بالمدينةِ». أخرجه البزار (١٥٥).

* قوله تعالى: {وَمَا قَدَرُواْ اْللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِۦ وَاْلْأَرْضُ جَمِيعٗا قَبْضَتُهُۥ يَوْمَ اْلْقِيَٰمَةِ وَاْلسَّمَٰوَٰتُ مَطْوِيَّٰتُۢ بِيَمِينِهِۦۚ سُبْحَٰنَهُۥ وَتَعَٰلَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ} [الزمر: 67]:

عن عبدِ اللهِ بن مسعودٍ رضي الله عنه، قال: «أتى النبيَّ صلى الله عليه وسلم رجُلٌ مِن أهلِ الكتابِ، فقال: يا أبا القاسمِ، أبلَغَك أنَّ اللهَ عز وجل يَحمِلُ الخلائقَ على إصبَعٍ، والسَّمواتِ على إصبَعٍ، والأرَضِينَ على إصبَعٍ، والشَّجَرَ على إصبَعٍ، والثَّرى على إصبَعٍ، قال: فضَحِكَ النبيُّ صلى الله عليه وسلم حتى بدَتْ نواجذُه، قال: فأنزَلَ اللهُ تعالى: {وَمَا قَدَرُواْ اْللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِۦ وَاْلْأَرْضُ جَمِيعٗا قَبْضَتُهُۥ يَوْمَ اْلْقِيَٰمَةِ} [الزمر: 67] إلى آخرِ الآيةِ». أخرجه البخاري (٧٤١٥).

* سورة (الزُّمَر):

سُمِّيت سورةُ (الزُّمَر) بهذا الاسم؛ لأنَّ اللهَ ذكَر فيها زُمْرة السُّعداء من أهل الجنة، وزُمْرة الأشقياء من أهل النار.

* كان صلى الله عليه وسلم لا ينامُ حتى يَقرأَ (الزُّمَر):

عن عائشةَ أمِّ المؤمنين رضي الله عنها، قالت: «كان النبيُّ ﷺ لا ينامُ حتى يَقرأَ الزُّمَرَ، وبني إسرائيلَ». أخرجه الترمذي (٣٤٠٥).

1. القرآن تنزيلٌ من الله تعالى، والعبادة له وَحْده (١-٤).

2. آيات الله تعالى في الآفاق والأنفس (٥-٧).

3. مقارنة بين المؤمن والكافر (٨-٩).

4. إرشادٌ للمؤمنين، ووعيد لعبَدةِ الأصنام (١٠-٢٠) .

5. دلائل وَحْدانية الله تعالى، وقُدْرته (٢١).

6. حال المؤمنين مع القرآن، عذاب الكافرين (٢٢-٢٦).

7. ضَرْبُ الأمثال للتذكير (٢٧-٣١).

8. وعيدٌ للمشركين، ووعد للمؤمنين (٣٢-٣٧).

9. ضَلال المشركين، وتهديد الله لهم (٣٨-٤٠).

10. مظاهر قدرة الله تعالى (٤١-٤٨).

11. الإنسان بين الضَّراء والسَّراء (٤٩-٥٢).

12. دعوة للرجوع إلى الله تعالى (٥٣-٥٩).

13. دلائلُ ألوهية الله تعالى، ووَحْدانيته (٦٠-٦٧).

14. أهوال الآخرة، ومآل الأشقياء والسُّعداء (٦٨-٧٥).

ينظر: "التفسير الموضوعي لسور القرآن الكريم" لمجموعة من العلماء (6 /478).

مقصدُ سورة (الزُّمَر) هو الدَّلالة على صِدْقِ الله عزَّ وجلَّ في وعدِه؛ فحاشاه أن يفُوتَه شيء، أو أن يُخلِفَ وعدَه، وقد أعذَرَ إلى الكفار بإنذارِهم بالحشر، وهو واقعٌ حاصل بتقسيم الناس إلى زُمَرٍ على ما يستحِقُّون من أعمالهم: زُمْرة المتقين الأبرار، وزُمْرة الكفار الأشرار.

ينظر: "مصاعد النظر للإشراف على مقاصد السور" للبقاعي (2 /423).