ترجمة سورة الزمر

الترجمة التركية - شعبان بريتش

ترجمة معاني سورة الزمر باللغة التركية من كتاب الترجمة التركية - شعبان بريتش.
من تأليف: شعبان بريتش .

Bu Kitap izzet ve hikmet sahibi Allah katından indirilmiştir.
Biz, sana kitabı hak olarak indirdik. Öyleyse, dini ona halis kılarak Allah’a ibadet et!
Bil ki halis din Allah’ındır. Ondan başka veliler edinenler: Biz bunlara, ancak bizi Allah’a çokça yaklaştırmaları için ibadet ediyoruz derler. Allah, anlaşmazlığa düştükleri konuda aralarında hükmü verecektir. Şu kadar var ki Allah; yalancı, inkârcı ve kâfir kimseye hidayet etmez.
Eğer Allah bir oğul edinmek isteseydi, yarattıkları içinden dilediğini seçerdi. O bundan münezzehtir. O birdir, Kahhar olan Allah'tır.
O, gökleri ve yeri hak ile yaratmıştır. Geceyi gündüze dolayıp, örter gündüzü de geceye örter, güneşe ve aya da boyun eğdirmiştir. Hepsi de belli bir süreye kadar akar/gider. Bilin ki O, çok güçlüdür, çok bağışlayıcıdır.
Sizi tek bir candan yaratmıştır. Sonra ondan da eşini meydana getirmiş ve size sekiz eş hayvan indirmiştir. Sizi analarınızın karnında, üç karanlık içinde bir yaratıştan diğer bir yaratışa geçerek (safhalardan geçirerek) yaratmıştır. İşte bu Rabbiniz Allah'tır. Mülk O'nundur Ondan başka (hak) ilah yoktur. O halde nasıl (şirke) çevriliyorsunuz?
Eğer küfrederseniz, Allah’ın sizden müstağnidir. Kullarının küfrüne razı olmaz. Eğer şükrederseniz, sizin için ondan razı olur. Hiç bir günahkâr bir başkasının günahını yüklenmez. Sonra Rabbinizedir dönüşünüz. Elbette size yaptıklarınızı haber verecektir. O, kalplerde olanları çok iyi bilendir.
İnsana bir zarar dokununca, Rabbine yönelerek, ona dua eder. Sonra, kendisinden bir nimet verdiği zaman, daha önce ona dua ettiğini unutur da onun yolundan saptırsın diye Allah’a eşler koşar, De ki: Küfrünle biraz faydalanıp, eğlene dur. Kuşkusuz sen ateş ehlindensin!
Yoksa gece saatlerini secde ederek ve kıyama durarak, itaatle geçiren, ahiretten çekinip, Rabb’inin rahmetini uman mı (kâfir olan mı daha hayırlıdır)? Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? de! Ancak akıl sahipleri düşünüp öğüt alır.
De ki: Ey iman eden kullarım! Rabbinizden sakının! Bu dünyada iyilik yapanlar için (ahirette) bir iyilik vardır. Allah’ın arzı geniştir. Ancak sabredenlere, hesapsızca/sınırsızca karşılık verilecektir.
De ki: Ben, dini Allah’a halis kılarak O'na ibadet etmekle emrolundum.
Teslim olanların da ilki olmakla emrolundum.
De ki: Eğer Rabbime karşı isyan edersem, elbette ben büyük bir günün azabından korkarım!
Dinimi kendisine halis kılarak (sadece) Allah’a ibadet ederim! de.
Siz de, ondan başka dilediğinize ibadet edin. De ki: Hüsrana uğrayacaklar, kıyamet günü hem kendilerini hem de ailelerini hüsrana uğratanlardır. Dikkat edin, apaçık hüsran işte budur!
Onların üstlerinden ateşten tabakalar, altlarından da tabakalar vardır. Allah, kullarını işte bununla korkutuyor. Ey kullarım! Benden sakının!
Tağut'a ibadet etmekten kaçınıp, Allah'a yönelenlere müjde vardır. Kullarımı müjdele!
Onlar, sözü dinleyip en güzeline uyarlar. Onlar, Allah’ın kendilerine hidayet ettiği kimselerdir. Onlar, akıl sahibi kimselerdir.
Üzerine azap kelimesi hak olmuş kimseye (hidayet edemezsin), ateşte olanı da sen mi kurtaracaksın?
Oysa, Rablerinden sakınanlar için üstüste yapılmış, altlarından ırmaklar akan odalar/köşkler vardır. Bu, Allah’ın vaadidir. Allah, vaadinden dönmez.
Görmedin mi? Allah gökten bir su indirdi, onu yerdeki kaynaklara yerleştirdi, sonra onunla türlü türlü renklerde ekinler yetiştiriyor. Sonra onlar kurur da sapsarı olduklarını görürsün. Sonra da Allah onları kurumuş çer çöp hâline getirir. İşte bunda akıl sahipleri için bir ibret vardır.
Allah’ın, gönlünü İslam’a açıp, Rabbinden bir aydınlık (yol) üzerine olan kimse ile (böyle olmayan kimse bir olur mu?) Allah’ın uyarılarına karşı kalpleri katı olanların vay haline! İşte onlar, apaçık bir dalalettedirler.
Allah sözün en güzelini, müteşabih ve (hükümleri, öğütleri, kıssaları...) ikişerli bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların derileri ondan ürperir, sonra derileri ve kalpleri Allah'ın zikrine yumuşar. İşte bu Allah’ın hidayetidir. Onunla dilediğine hidayet eder. Allah, kimi de saptırırsa, artık ona bir hidayet edici yoktur.
Kıyamet günü, yüzünü kötü azaptan korumaya çalışan kimse (ile cennete olan kimse bir olur mu?) Zalimlere "Kazandığınızı tadın!" denilir.
Onlardan öncekiler de yalanlamışlardı da hiç farkında olmadıkları bir yerden azap onlara geliverdi.
Allah, onlara dünya hayatında da rezilliği tattırdı. Ahiret azabı ise çok daha büyüktür. Keşke bunu bilselerdi!
Biz bu Kur’an’da, insanlar için, düşünsünler diye her türlü misali verdik.
Sakınıp, takvalı olsunlar diye, hiçbir eğriliği bulunmayan Arapça bir Kur'an olarak (indirdik).
Allah, birbiriyle geçinemeyen bir çok ortağa bağlı olan bir adamla, yalnız bir kişiye has/bağlı bir adamı örnek olarak vermiştir. Bu ikisinin durumu eşit midir? Hamd, Allah’a mahsustur. Fakat onların çoğu bilmezler.
Elbet sen de öleceksin, onlar da ölecekler.
Sonra siz kıyamet günü Rabbinizin huzurunda mahkeme olunacaksınız.
Allah hakkında yalan söyleyen ve kendisine gelen doğruyu yalanlayandan daha zalim kim vardır? Küfre sapanlar için Cehennem'de bir sığınma yeri mi yok?
Doğruyu getiren ve onu tasdik edenler ise, işte onlar muttakilerdir.
Onlara, Rableri katında istedikleri şeyler vardır. Bu, iyilik yapanların ödülüdür.
Böylece Allah, onların (dünyada) yaptıklarının en kötüsünü örtecek ve yapmakta oldukları amellerin en güzeliyle ecirlerini verecektir.
Allah kuluna kafi değil midir? Onlar seni Allah’tan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa, artık ona bir hidayet edici yoktur.
Allah kime de hidayet ederse onu da saptıracak yoktur. Allah Aziz ve intikam sahibi değil midir?
Onlara: Gökler ve yeri kim yarattı? diye sorsan; Allah, diyeceklerdir. De ki: Allah’tan başka dua ettiklerinizi gördünüz mü, Allah bana bir zarar vermek istese onlar, onun zararını giderebilir mi? Ya da bana bir rahmet dilese, onlar, onun rahmetini engelleyebilirler mi? De ki: Allah bana yeter. Tevekkül edenler yalnız ona tevekkül etsinler.
De ki: Ey halkım, bulunduğunuz hal üzere çalışın, ben de amel edip, çalışıyorum.
Kime rezil edici bir azabın geleceğini, kalıcı azabın kimin üzerine ineceğini ilerde bileceksiniz.
Biz, kitabı sana insanlar için “hak” olarak indirdik. O halde onu kim hidayete erişirse kendisi için erişir Kim de sapıtırsa, ancak kendi aleyhine sapıtır. Sen onlara vekil değilsin.
Allah, nefisleri öldükleri zaman ve ölmeyenleri de uykularında öldürüverir. Ölümüne hüküm verilenlerinkini tutar, diğerlerini belirlenmiş bir süreye kadar salıverir. İşte bunda, düşünen bir toplum için ayetler/deliller vardır.
Yoksa onlar Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki :Onlar hiç bir şeye sahip değillerse ve akletmiyorlarsa da mı?
De ki: Şefaatin hepsi Allah’ındır. Göklerin ve yerin mülkü O’na aittir. Sonra O’na döndürüleceksiniz.
Allah’ın adı tek olarak anıldığı zaman, ahirete iman etmeyenlerin kalpleri tiksinir. Oysa O'ndan başkaları anıldığında ise hemen sevince kapılırlar.
De ki: Ey gökleri ve yeri yaratan, gaybı ve görüleni bilen Allah'ım! Hakkında anlaşmazlığa düştükleri hususlarda kulların arasında hüküm verecek sensin.
Yeryüzünde bulunan şeylerin hepsi ve bir katı daha o zalimlerin olsaydı, kıyamet günü, azabın en kötüsünden (kurtulmak için) onu fidye olarak verirlerdi. Zira Allah tarafından hiç de hesaba katmamış oldukları şeyler ortaya çıkıp gelmiştir.
Onların kazandıkları kötülükler ortaya çıkmış ve alay ettikleri şey çepeçevre kuşatmıştır.
İnsana bir zarar dokundu mu hemen bize dua eder. Ona bizden bir rahmet verdiğimiz zaman da: "Bu bana, ilmim/bilgim dolayısıyla verilmiştir" der. Oysa o bir fitne/imtihandır. Fakat çokları bilmez.
Kendilerinden önce gelenler de böyle söylemişti. Fakat kazandıkları kendilerine fayda sağlamamıştı.
Nihayet kazandıkları şeylerin kötülükleri onlara isabet etmişti. İşte bunlardan zalim olanlara da kazandıkları şeylerin kötülükleri isabet edecek ve onlar aciz bırakıcılar değildir.
Bilmiyorlar mı ki Allah, dilediğine rızkı yayar ve de daraltır. İman eden bir toplum için işte bunda deliller vardır.
De ki: Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah, bütün günahları bağışlayıcıdır. O, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
Azap size gelmeden önce, Rabbinize yönelin ve O’na teslim olun ki sonra hiç bir yardım göremezsiniz.
Azap size, farkında olmadığınız bir anda ansızın gelmeden önce Rabbinizden indirilenin en güzeline uyun.
Kişi (o gün): Allah’a karşı (itaat etmede) aşırı gitmemden dolayı bana yazıklar olsun! Gerçekten ben alay edenlerdendim.
Yahut keşke Allah bana hidayet etseydi de muttakilerden olsaydım der.
Veya azabı görünce; "Keşke bir kere daha hak verilse de iyi amel yapanlardan olsam" der.
Hayır, sana ayetlerim gelmişti ve sen onları yalanlamış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştun.
Kıyamet günü, Allah hakkında yalan söyleyenlerin yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün. Kibirlenenler için cehennemde bir sığınma yeri mi yok?
Allah takva sahiplerini kurtuluşlarından dolayı necata erdirir. Onlara kötülük dokunmaz ve onlar hüzne kapılmayacaklardır.
Allah, her şeyin yaratıcısıdır ve O her şeyin vekilidir.
Göklerin ve yerin (hazine) anahtarları Onundur. Allah’ın ayetlerine küfredenler işte onlar, hüsrana uğrayacaklar, onlardır.
De ki: Ey cahiller! Allah’tan başkasına ibadet etmemi mi emrediyorsunuz?
Sana ve senden öncekilere: Eğer şirk koşarsan yaptıkların boşa gider ve hüsrana uğrayanlardan olursun, diye vahyolunmuştur.
Öyleyse, yalnızca Allah’a ibadet et ve şükredenlerden ol!
Allah’ı hakkıyla takdir edemediler. Yer tümüyle onun avucundadır, kıyamet günü gökler de sağ elinde dürülmüş olacaktır. O, koştukları şirklerden münezzehtir.
Sûr’a üflenmiş, Allah’ın diledikleri dışında yerde ve göklerde kim varsa ölmüştür. Sonra ona tekrar üflendiği zaman onlar ayağa kalkar ve bakıp dururlar.
Yeryüzü Rabbinin nuru ile aydınlanır, kitap ortaya konur, peygamberler ve şahitler getirilir ve aralarında hakkaniyetle hüküm verilir. Onlara asla zulmedilmez.
Herkese, çalıştığının karşılığı tam olarak verilir. Onların ne yaptıklarını, en iyi bilen O’dur.
Kâfirler bölük bölük Cehennem'e sürülür. Oraya geldikleri zaman kapıları açılmış ve oranın bekçileri onlara: Size, içinizden Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugüne kavuşacağınızla ilgili uyaran peygamberler gelmedi mi? Onlar da: Evet, geldi, demişlerdir. Fakat, kâfirlerin üzerine azap kelimesi hak olmuştur.
Onlara: İçinde ebedi kalmak üzere cehennem kapılarından girin içeri! Büyüklenenler için ne kötü bir yurt! denir.
Rablerinden sakınan kimseler bölük bölük Cennet'e sevkedilirler. Oraya gelirler ve kapılar açılır ve onun bekçileri: Selam size, tertemiz olarak geldiniz ebedi olarak girin oraya!
(Onlar da) Derler ki: Bize verdiği vaadi doğrulayan ve bizi bu yere mirasçı kılan Allah'a hamd olsun. Çalışanların ödülü ne güzeldir!
Orada meleklerin Arş'ın etrafını kuşatarak, Rablerini hamd edip tesbih ederken görürsün. Aralarında hak ile hüküm verilmiş ve hamd, alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur, denilmiştir.
سورة الزمر
معلومات السورة
الكتب
الفتاوى
الأقوال
التفسيرات

سورةُ (الزُّمَر) من السُّوَر المكية، وقد جاءت بدلائلَ كثيرةٍ على وَحْدانية الله، واستحقاقه للألوهية، وذكَرتْ آياتٍ لله عز وجل في هذا الكون، وبيَّنت مآلَ مَن آمن واتقى، ومآلَ من عصى وكفَر بالله؛ مِن تقسيمِ الله لهم إلى زُمَرٍ: زُمْرة إلى الجنة والسعادة، وزُمْرة إلى النار والشقاء، وقد أُثِر عن النبي صلى الله عليه وسلم قراءتُه لسورة (الزُّمَر) قبل النوم.

ترتيبها المصحفي
39
نوعها
مكية
ألفاظها
1177
ترتيب نزولها
59
العد المدني الأول
72
العد المدني الأخير
72
العد البصري
72
العد الكوفي
75
العد الشامي
73

* قوله تعالى: {يَٰعِبَادِيَ اْلَّذِينَ أَسْرَفُواْ عَلَىٰٓ أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُواْ مِن رَّحْمَةِ اْللَّهِۚ إِنَّ اْللَّهَ يَغْفِرُ اْلذُّنُوبَ جَمِيعًاۚ إِنَّهُۥ هُوَ اْلْغَفُورُ اْلرَّحِيمُ ٥٣ وَأَنِيبُوٓاْ إِلَىٰ رَبِّكُمْ وَأَسْلِمُواْ لَهُۥ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَكُمُ اْلْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ ٥٤ وَاْتَّبِعُوٓاْ أَحْسَنَ مَآ أُنزِلَ إِلَيْكُم مِّن رَّبِّكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَكُمُ اْلْعَذَابُ بَغْتَةٗ وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ} [الزمر: 53-55]:

عن عُمَرَ بن الخطَّابِ رضي الله عنه، قال: «لمَّا اجتمَعْنا للهجرةِ، اتَّعَدتُّ أنا وعيَّاشُ بنُ أبي ربيعةَ وهشامُ بنُ العاصِ المِيضأةَ، مِيضأةَ بني غِفَارَ فوقَ سَرِفَ، وقُلْنا: أيُّكم لم يُصبِحْ عندها فقد احتبَسَ؛ فَلْيَمضِ صاحِباه، فحُبِسَ عنَّا هشامُ بنُ العاصِ.

فلمَّا قَدِمْنا مَنزِلَنا في بني عمرِو بنِ عوفٍ، وخرَجَ أبو جهلِ بنُ هشامٍ والحارثُ بنُ هشامٍ إلى عيَّاشِ بنِ أبي ربيعةَ، وكان ابنَ عَمِّهما وأخاهما لأُمِّهما، حتى قَدِمَا علينا المدينةَ، فكلَّماه، فقالا له: إنَّ أُمَّك نذَرتْ ألَّا تَمَسَّ رأسَها بمُشْطٍ حتى تَراكَ، فرَقَّ لها، فقلتُ له: يا عيَّاشُ، واللهِ، إن يريدُك القومُ إلا عن دِينِك؛ فاحذَرْهم؛ فواللهِ، لو قد آذى أمَّك القَمْلُ لَامتشَطتْ، ولو قد اشتَدَّ عليها حرُّ مكَّةَ، أحسَبُه قال: لاستَظلَّتْ، قال: إنَّ لي هناك مالًا فآخُذُه، قال: قلتُ: واللهِ، إنَّك لَتَعلَمُ أنِّي مِن أكثَرِ قُرَيشٍ مالًا؛ فلك نصفُ مالي، ولا تَذهَبْ معهما، فأبى إلا أن يخرُجَ معهما، فقلتُ له لمَّا أبى عليَّ: أمَا إذ فعَلْتَ ما فعَلْتَ، فخُذْ ناقتي هذه؛ فإنَّها ناقةٌ ذَلُولٌ؛ فالزَمْ ظَهْرَها، فإن رابَك مِن القومِ رَيْبٌ، فانْجُ عليها.

فخرَجَ معهما عليها، حتى إذا كانوا ببعضِ الطريقِ، قال أبو جهلِ بنُ هشامٍ: واللهِ، لقد استبطأتُ بعيري هذا، أفلا تَحمِلُني على ناقتِك هذه؟ قال: بلى، فأناخَ وأناخَا؛ ليَتحوَّلَ عليها، فلمَّا استوَوْا بالأرضِ عَدَيَا عليه، فأوثَقاه، ثم أدخَلاه مكَّةَ، وفتَنَاه فافتتَنَ، قال: فكنَّا نقولُ: واللهِ، لا يَقبَلُ اللهُ ممَّن افتتَنَ صَرْفًا ولا عَدْلًا، ولا يَقبَلُ توبةَ قومٍ عرَفوا اللهَ ثم رجَعوا إلى الكفرِ لبلاءٍ أصابهم.

قال: وكانوا يقولون ذلك لأنفسِهم، فلمَّا قَدِمَ رسولُ اللهِ ﷺ المدينةَ، أنزَلَ اللهُ عز وجل فيهم وفي قولِنا لهم وقولِهم لأنفسِهم: {يَٰعِبَادِيَ اْلَّذِينَ أَسْرَفُواْ عَلَىٰٓ أَنفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُواْ مِن رَّحْمَةِ اْللَّهِۚ إِنَّ اْللَّهَ يَغْفِرُ اْلذُّنُوبَ جَمِيعًاۚ إِنَّهُۥ هُوَ اْلْغَفُورُ اْلرَّحِيمُ} [الزمر: 53] إلى قولِه: {وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ} [الزمر: 55].

قال عُمَرُ: فكتَبْتُها في صحيفةٍ، وبعَثْتُ بها إلى هشامِ بنِ العاصِ، قال هشامٌ: فلَمْ أزَلْ أقرَؤُها بذِي طُوًى أصعَدُ بها فيه حتى فَهِمْتُها، قال: فأُلقِيَ في نفسي أنَّها إنَّما نزَلتْ فينا، وفيما كنَّا نقولُ في أنفسِنا، ويقالُ فينا، فرجَعْتُ فجلَسْتُ على بعيري، فلَحِقْتُ برسولِ اللهِ ﷺ بالمدينةِ». أخرجه البزار (١٥٥).

* قوله تعالى: {وَمَا قَدَرُواْ اْللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِۦ وَاْلْأَرْضُ جَمِيعٗا قَبْضَتُهُۥ يَوْمَ اْلْقِيَٰمَةِ وَاْلسَّمَٰوَٰتُ مَطْوِيَّٰتُۢ بِيَمِينِهِۦۚ سُبْحَٰنَهُۥ وَتَعَٰلَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ} [الزمر: 67]:

عن عبدِ اللهِ بن مسعودٍ رضي الله عنه، قال: «أتى النبيَّ صلى الله عليه وسلم رجُلٌ مِن أهلِ الكتابِ، فقال: يا أبا القاسمِ، أبلَغَك أنَّ اللهَ عز وجل يَحمِلُ الخلائقَ على إصبَعٍ، والسَّمواتِ على إصبَعٍ، والأرَضِينَ على إصبَعٍ، والشَّجَرَ على إصبَعٍ، والثَّرى على إصبَعٍ، قال: فضَحِكَ النبيُّ صلى الله عليه وسلم حتى بدَتْ نواجذُه، قال: فأنزَلَ اللهُ تعالى: {وَمَا قَدَرُواْ اْللَّهَ حَقَّ قَدْرِهِۦ وَاْلْأَرْضُ جَمِيعٗا قَبْضَتُهُۥ يَوْمَ اْلْقِيَٰمَةِ} [الزمر: 67] إلى آخرِ الآيةِ». أخرجه البخاري (٧٤١٥).

* سورة (الزُّمَر):

سُمِّيت سورةُ (الزُّمَر) بهذا الاسم؛ لأنَّ اللهَ ذكَر فيها زُمْرة السُّعداء من أهل الجنة، وزُمْرة الأشقياء من أهل النار.

* كان صلى الله عليه وسلم لا ينامُ حتى يَقرأَ (الزُّمَر):

عن عائشةَ أمِّ المؤمنين رضي الله عنها، قالت: «كان النبيُّ ﷺ لا ينامُ حتى يَقرأَ الزُّمَرَ، وبني إسرائيلَ». أخرجه الترمذي (٣٤٠٥).

1. القرآن تنزيلٌ من الله تعالى، والعبادة له وَحْده (١-٤).

2. آيات الله تعالى في الآفاق والأنفس (٥-٧).

3. مقارنة بين المؤمن والكافر (٨-٩).

4. إرشادٌ للمؤمنين، ووعيد لعبَدةِ الأصنام (١٠-٢٠) .

5. دلائل وَحْدانية الله تعالى، وقُدْرته (٢١).

6. حال المؤمنين مع القرآن، عذاب الكافرين (٢٢-٢٦).

7. ضَرْبُ الأمثال للتذكير (٢٧-٣١).

8. وعيدٌ للمشركين، ووعد للمؤمنين (٣٢-٣٧).

9. ضَلال المشركين، وتهديد الله لهم (٣٨-٤٠).

10. مظاهر قدرة الله تعالى (٤١-٤٨).

11. الإنسان بين الضَّراء والسَّراء (٤٩-٥٢).

12. دعوة للرجوع إلى الله تعالى (٥٣-٥٩).

13. دلائلُ ألوهية الله تعالى، ووَحْدانيته (٦٠-٦٧).

14. أهوال الآخرة، ومآل الأشقياء والسُّعداء (٦٨-٧٥).

ينظر: "التفسير الموضوعي لسور القرآن الكريم" لمجموعة من العلماء (6 /478).

مقصدُ سورة (الزُّمَر) هو الدَّلالة على صِدْقِ الله عزَّ وجلَّ في وعدِه؛ فحاشاه أن يفُوتَه شيء، أو أن يُخلِفَ وعدَه، وقد أعذَرَ إلى الكفار بإنذارِهم بالحشر، وهو واقعٌ حاصل بتقسيم الناس إلى زُمَرٍ على ما يستحِقُّون من أعمالهم: زُمْرة المتقين الأبرار، وزُمْرة الكفار الأشرار.

ينظر: "مصاعد النظر للإشراف على مقاصد السور" للبقاعي (2 /423).