ترجمة سورة المجادلة

الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم

ترجمة معاني سورة المجادلة باللغة التركية من كتاب الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم.
من تأليف: مركز تفسير للدراسات القرآنية .

Allah, kendisine zıhar yapan kocası (Evs b. Sâmit) hakkında seninle tartışan ve onu Allah’a şikayet eden kadının (Havle binti Sa'lebe'nin) sözlerini kesinlikle işitmiştir. Kadın, kocasının kendisine yaptığını Allah'a şikayet etmiştir. Allah, sizin vazgeçip geri çekildiğinize dair karşılıklı konuşmanızı işitmektedir. O hususta hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Şüphesiz Allah, kullarının konuştuklarını hakkıyla işitendir. Yapmış oldukları fiillerini hakkıyla görendir. Bundan hiçbir şey O'na gizli kalmaz.
İçlerinden birinin karısına; "Sen bana annemin sırtı gibisin." diyerek zıhar yapanlar var ya onlar bu sözleri ile yalan söylemişlerdir. Onların hanımları anneleri değildir. Onların anneleri ancak onları doğuran kadınlardır. O erkekler bu sözleri söyleyerek çok kötü ve yalan bir söz söylemişlerdir. Şüphesiz Allah, çokça bağışlayandır. O, günahlarınızdan kurtulmanız için size kefareti meşru kılmıştır.
Bu kötü sözü söyleyip sonra da kendilerine zıhar yaptıkları hanımları ile cinsel temasta bulunmak isteyen kimselerin onlarla temasta bulunmadan önce buna kefaret olarak bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaları gerekir. Sizin yerine getirmek ile emrolunduğunuz zikri geçen o hüküm, sizi zıhar yapmaktan alıkoymak içindir. Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Yaptıklarınızdan hiçbir şey O'na gizli kalmaz.
Kim özgürlüğüne kavuşturacağı bir köle bulamazsa zıhar yaptığı eşiyle temas etmeden önce o kimsenin iki ay arka arkaya oruç tutması gerekir. Kim de iki ay arka arkaya oruç tutamazsa, o kimsenin altmış yoksulu doyurması gerekir. Bu hüküm; sizin, Allah'ın bunu emrettiğine iman etmeniz ve O'nun emrini yerine getirmeniz içindir. İşte zikri geçen bu hükümler; Allah'ın, kulları için koymuş olduğu sınırlardır. Sakın o sınırları aşmayın. Allah'ın koymuş olduğu hükümlerini ve sınırlarını inkâr edenler için elem verici bir azap vardır.
Allah'a ve Rasûlüne karşı gelenler, kendilerinden önceki ümmetlerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. Biz, apaçık ayetler indirmişizdir. Allah'ı, Rasûlünü ve Allah'ın ayetlerini inkâr edenler için alçaltıcı bir azap vardır.
Yüce Allah, onlardan hiçbirini bırakmayarak hepsini diriltecek ve dünyada yapmış oldukları amellerini kendilerine haber verecektir. Onların amellerinden hiçbir şey geri bırakılmaz. Onlar, unutmuş oldukları amellerini küçük büyük demeyip terk etmeden sayıp yazmış olan sahifelerde (amel defterlerinde) buluverirler. Allah, her şeyden haberdardır. Onların amellerinden hiçbir şey O'na gizli kalmaz.
-Ey Peygamber!- Allah'ın, göklerde ve yerde olanları bildiğini görmüyor musun? Göklerde ve yerde olan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Üç kişinin gizli konuştuğu yerde Allah ilmi ile mutlaka onların dördüncüsüdür. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde onların altıncısı mutlaka O’dur. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlaka O, ilmi ile onlarla beraberdir. Sonra Allah, kıyamet günü onlara yaptıklarını haber verecektir. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. Hiçbir şey O'na gizli kalmaz.
-Ey Peygamber!- Bir Mü'mini gördüklerinde aralarında gizlice fısıldaşarak konuşan Yahûdîleri görmedin mi? Allah, gizlice fısıldaşmayı onlara yasak etmiştir. Onlar ise Allah'ın kendilerine yapmalarını yasakladığı şeyi yapmaya geri dönmüşlerdir. Onlar, günah olan hususlarda Mü'minlerin gıybetini yapmışlar ve Peygambere karşı gelerek sınırı aşmışlardır. -Ey Peygamber!- Onlar sana gelip de seni selamladıklarında, Allah'ın selamlamadığı sözlerle selamlıyorlar. Onlar selamlarında sana; "Es-sâmu aleyke" deyip bu sözleriyle ölümü (yani ölümün senin üzerine olmasını) kastediyorlar. Bunu, bu söylediklerimiz yüzünden Allah'ın bize azap etmesi gerekmezdi diyerek seni yalanlamak için söylerler. "Şayet O, yani Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- iddia ettiği şeyde doğru/sadık olsaydı söylediklerimiz sebebi ile Allah bize azap ederdi." demektedirler. Bu söylediklerine ceza olarak Cehennem onlara yeter. Onlar, onun ateşine sunulacaklardır. Onların vardıkları yer, ne kötü varış yeridir.
Ey Allah'a iman edip kendilerine gönderdiği din ile amel edenler! Yahudiler gibi olmamak için aranızda gizli konuşurken günah, düşmanlık ve Peygambere karşı gelmek hususunda fısıldaşmayın. Allah'a taatte bulunmak ve günahlardan geri durmak hususunda fısıldaşın. Emirlerine itaat ederek ve yasaklarından kaçınarak Allah'tan korkun. Kıyamet gününde hesap ve karşılık için sadece O'nun huzuruna gelip toplanacaksınız.
-Günah, düşmanlık ve Peygambere isyandan oluşan fısıldaşmak- sadece Şeytan'ın süslediği ve dostlarına vesvese ettiği bir şeydir ki, Şeytan bununla Mü'minlerin içine kendilerine tuzak kurulduğuna dair hüzün koymak ister. Şeytan ve Şeytan'ın süslemesi, Allah'ın dilemesi dışında Mü'minlere bir zarar veremez. O halde Mü'minler, bütün işlerinde Allah'a güvenip dayansınlar.
Ey Allah'a iman edip Allah'ın kendilerine gönderdiği din ile amel edenler! Size, meclislerde yer açın denildiği zaman yer açın ki, Allah da size dünya ve ahiret hayatınızda genişlik versin. Fazilet ehli kimselerin oturması için size bazı meclislerden; “Kalkın!” denildiği zaman kalkın ki, Allah da sizden iman edenlerin ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Yaptıklarınızdan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Ona karşılık olarak sizi mükâfatlandıracaktır.
Ey iman edenler! Rasûlle bir sırrınızı konuşacağınız zaman bunu yapmadan önce bir sadaka verin. Önce sadaka vermeniz, sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Zira böyle davranmanız kalpleri temizleyen bir itaattir. Sadaka olarak verecek bir şey bulamamanız durumda Peygamberle sırrınızı kouşmanızda bir beis yoktur. Şüphesiz Allah, kullarının günahlarını çokça bağışlayandır, onlara karşı çok merhametlidir. Onları, güçlerinin yettiğinden başkasıyla sorumlu tutmaz.
Rasûl ile gizli bir şey konuşmanızdan önce sadaka verme sebebiyle fakirlikten mi çekindiniz? Allah'ın emrettiğini yapmadığınıza ve bir ruhsat olarak da Allah sizi affettiğine göre artık namazı en kâmil bir şekilde kılın, mallarınızın zekâtını verin, Allah'a ve Rasûlüne itaat edin. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Yaptıklarınızdan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Ona karşılık olarak sizi mükâfatlandıracaktır.
-Ey Peygamber!- Küfür ve isyanları sebebi ile Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir topluluk olan Yahûdileri dost edinen münafıkları görmedin mi? O münafıklar ne Mü'minlerden ve ne de Yahûdilerdendir. Onlar bu iki grup arasında herhangi birine karar veremez bir durumdadırlar. (Ne tam olarak onlara, ne de tam olarak bunlara meylederler) Mü'minlerin haberlerini Yahûdilere aktardıkları halde kendilerinin Müslümanlar olduklarına dair yemin ederler. Onlar yeminlerinde yalancı olanlardır.
Münafıkları ateşin en alt tabasına girdirerek Yüce Allah onlar için ahirette şiddetli bir azap hazırlamıştır. Şüphesiz onlar; dünyada yapmakta oldukları çok kötü küfür amelleri üzerinedirler.
Onlar ettikleri yeminleri ile Müslümanlıklarını ortaya koyarak mallarını ve canlarını korumak ve öldürülmelerine engel olmak için yeminlerini kalkan edindiler. Müslümanları zayıflatarak ve haktan alıkoyarak insanları haktan uzaklaştırdılar. Bu yüzden onları küçük düşüren ve rezil eden bir azap vardır.
Onların malları da oğulları da Allah'a karşı kendilerine bir fayda vermez. Onlar Cehennem ehlidirler. Orada ebedî kalacaklardır ve onların azabı asla son bulmayacaktır.
O gün Yüce Allah ceza/karşılık vermek için onların hepsini yeniden diriltecektir. -Ey Mü'minler!- Onlar dünyada iken küfür ve nifak üzere oldukları halde Allah'ı razı etmek için amel eden müslümanlar olduklarına dair size yemin ettikleri gibi ahirette de O'na (Yüce Allah'a) yemin edeceklerdir. Onlar ettikleri bu yeminleri ile kendilerine fayda getirecek yahut kendilerinden zararı savacak bir şey üzerinde olduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar, dünyadaki yeminlerinde de ahiretteki yeminlerinde de gerçekten yalancıdırlar.
Şeytan onları hükmü altına almış ve vesvesesi ile onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur. Böylece onlar, Allah'ı razı edecek olan amelleri yapmamışlar, ancak Allah'ı gazaplandıracak amelleri işlemişlerdir. İşte bu sıfatlar ile vasfolunmuş olan kimseler İblis'in ordusu ve İblis'e tabi olanlardır. Dünyada ve ahirette asıl hüsrana uğrayanlar İblis'in ordusu ve İblis'e tabi olanlardır. Onlar sapıklığa karşılık olarak hidayeti, Cehennem'e karşılık olarak ise Cennet'i satmışlardır.
Şüphesiz Allah’a ve Rasûlüne düşmanlık edip muhalefet edenler; işte onlar Allah'ın, kendilerini dünyada ve ahirette zelil kıldığı, aynı zamanda alçalttığı kâfirler zümresindendir.
Yüce Allah, ezeli ilminde; “Ben ve elçilerim mutlaka düşmanlarımıza karşı delil ve güç ile galip geleceğiz." diye hükmetmiştir. Şüphesiz Yüce Allah, elçilerine yardım etmek hususunda çok güçlüdür ve onların düşmanlarından öç alma hususunda çok güçlüdür.
-Ey Peygamber!- Babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları dahi olsa Allah'a ve kıyamet gününe iman eden bir toplumun; Allah’a ve Rasûlüne düşman olanları sevdiklerini ve onlarla dostluk ettiklerini göremezsin. Muhakkak iman; Allah'ın ve Rasûlünün düşmanları ile dostluk etmeyi yasaklar. Çünkü iman bağı; bütün bağlardan daha yücedir. İman bağı ile diğer bağlar arasında bir zıtlık meydana geldiğinde iman bağı diğer bağlardan önce gelir. -Akrabaları dahi olsa- Allah'a ve Rasûlüne düşmanlık edenlerle dostluk etmeyenler var ya; işte Allah, imanı onların kalplerinde sabit kılmıştır, bu değişmez. Onları kendisinden bir delil ve nur ile kuvvetlendirmiştir. Kıyamet günü onları, sarayları ve ağaçları altından ırmaklar akan Cennetlere koyacaktır ve onlar orada ebedî kalacaklardır. Onlar için Cennet'in nimetleri asla kesilmeyecek ve onlar orada yok olmayacaklardır. Yüce Allah bir daha ebediyen onlara gazab etmeyecek şekilde onlardan razı olmuş, onlar da sona ermeyecek olan nimetler ile kendilerini nimetlendirdiği için Allah Teâlâ'dan hoşnut olmuşlardır. Onların Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'yı görmeleri kendilerine bahşedilecek olan bu nimetlerdendir. İşte bu özellikler ile zikrolunmuş kimseler, Yüce Allah'ın emirlerini yerine getirip yasakladığı şeylerden kaçınan ordularıdır. İyi bilin ki, dünya ve ahirette isteklerine erişerek ve korktuklarından emin olarak kurtuluşa erecek olanlar da sadece Allah'ın ordularıdır.
سورة المجادلة
معلومات السورة
الكتب
الفتاوى
الأقوال
التفسيرات

سورة (المجادلة) من السُّوَر المدنية، نزَلتْ لتحريم عادةٍ من عادات الجاهلية؛ وهي (الظِّهار)، وذلك في حادثةِ مظاهرة أوسِ بن الصامت مِن زوجِه خَوْلةَ، وقد جاءت السورةُ بمقصدٍ عظيم؛ وهو إثبات علمِ الله، وإحاطتِه بكل شيء، ومِن كمال ألوهيته سبحانه: الحُكْمُ العدل فيما يصلُحُ لهم من الشرائع، وخُتمت السورة ببيان حال أعداء الله، وحالِ أوليائه.

ترتيبها المصحفي
58
نوعها
مدنية
ألفاظها
475
ترتيب نزولها
105
العد المدني الأول
28
العد المدني الأخير
28
العد البصري
29
العد الكوفي
29
العد الشامي
28

* قوله تعالى: {قَدْ سَمِعَ اْللَّهُ قَوْلَ اْلَّتِي تُجَٰدِلُكَ فِي زَوْجِهَا وَتَشْتَكِيٓ إِلَى اْللَّهِ وَاْللَّهُ يَسْمَعُ تَحَاوُرَكُمَآۚ إِنَّ اْللَّهَ سَمِيعُۢ بَصِيرٌ} [المجادلة: 1]:

عن عائشةَ أمِّ المؤمنين رضي الله عنها، قالت: «الحمدُ للهِ الذي وَسِعَ سَمْعُه الأصواتَ، لقد جاءت خَوْلةُ إلى رسولِ اللهِ صلى الله عليه وسلم تشكو زوجَها، فكان يَخفَى عليَّ كلامُها؛ فأنزَلَ اللهُ عز وجل: {قَدْ سَمِعَ اْللَّهُ قَوْلَ اْلَّتِي تُجَٰدِلُكَ فِي زَوْجِهَا} [المجادلة: 1] إلى آخرِ الآيةِ». أخرجه النسائي (٣٤٦٠)، وابن ماجه (١٨٨).

* قوله تعالى: {وَإِذَا جَآءُوكَ حَيَّوْكَ بِمَا لَمْ يُحَيِّكَ بِهِ اْللَّهُ} [المجادلة: 8]:

عن عبدِ اللهِ بن عمرٍو رضي الله عنهما، قال: «إنَّ اليهودَ كانوا يقولون لرسولِ اللهِ ﷺ: سامٌ عليك! ثم يقولون في أنفسِهم: {لَوْلَا يُعَذِّبُنَا اْللَّهُ بِمَا نَقُولُۚ} [المجادلة: 8]؛ فنزَلتْ هذه الآيةُ: {وَإِذَا جَآءُوكَ حَيَّوْكَ بِمَا لَمْ يُحَيِّكَ بِهِ اْللَّهُ} [المجادلة: 8] إلى آخرِ الآيةِ». أخرجه أحمد (٦٥٨٩).

* قوله تعالى: {وَيَحْلِفُونَ عَلَى اْلْكَذِبِ وَهُمْ يَعْلَمُونَ} [المجادلة: 14]:

عن عبدِ اللهِ بن عباسٍ رضي الله عنهما، قال: «قال رسولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم: «يدخُلُ عليكم رجُلٌ ينظُرُ بعينِ شيطانٍ، أو بعَيْنَيْ شيطانٍ»، قال: فدخَلَ رجُلٌ أزرَقُ، فقال: يا مُحمَّدُ، علامَ سبَبْتَني -أو: شتَمْتَني، أو نحوَ هذا-؟ قال: وجعَلَ يَحلِفُ، قال: فنزَلتْ هذه الآيةُ في المجادلةِ: {وَيَحْلِفُونَ عَلَى اْلْكَذِبِ وَهُمْ يَعْلَمُونَ} [المجادلة: 14]، والآيةُ الأخرى». أخرجه أحمد (٢١٤٧).

قال محقِّقو "المسند" (4 /48): «قوله: «فقال: يا مُحمَّدُ، علامَ سبَبْتَني؟»؛ كذا جاء في جميع الأصول، وكذلك هو في "مسند البزار"، وزيادة: «يا محمد» - كما قال الشيخُ أحمد شاكر- خطأٌ ينافي السياق؛ فإن الذي نُسِب إليه السبُّ والشَّتم هنا هو المنافقُ الأزرق، ورسولُ الله يَسأله ويتَّهِمُه، وهو يَحلِف كاذبًا يَتبرَّأ من التُّهمة، وقد جاء في "تفسير الطبري" على الصواب بإسقاطِ هذه الزيادة، وسيأتي على الصواب أيضًا عند أحمد (2407)»، انظر السبب الآتي.

* قوله تعالى: {يَوْمَ يَبْعَثُهُمُ اْللَّهُ جَمِيعٗا فَيَحْلِفُونَ لَهُۥ كَمَا يَحْلِفُونَ لَكُمْ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ عَلَىٰ شَيْءٍۚ أَلَآ إِنَّهُمْ هُمُ اْلْكَٰذِبُونَ} [المجادلة: 18]:

عن سعيدِ بن جُبَيرٍ، أنَّ ابنَ عباسٍ رضي الله عنهما حدَّثه، قال: «كان رسولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم في ظلِّ حُجْرةٍ مِن حُجَرِه، وعنده نَفَرٌ مِن المسلمين، قد كاد يَقلِصُ عنهم الظِّلُّ، قال: فقال: «إنَّه سيأتيكم إنسانٌ ينظُرُ إليكم بعَيْنَيْ شيطانٍ، فإذا أتاكم، فلا تُكلِّموه»، قال: فجاء رجُلٌ أزرَقُ، فدعاه رسولُ اللهِ صلى الله عليه وسلم، فكلَّمَه، قال: «علامَ تَشتِمُني أنتَ، وفلانٌ، وفلانٌ؟»، نَفَرٌ دعَاهم بأسمائهم، قال: فذهَبَ الرَّجُلُ، فدعَاهم، فحلَفوا باللهِ واعتذَروا إليه، قال: فأنزَلَ اللهُ عز وجل: {فَيَحْلِفُونَ لَهُۥ كَمَا يَحْلِفُونَ لَكُمْ وَيَحْسَبُونَ ...} [المجادلة: 18] الآيةَ» أخرجه أحمد (2407).

* سورةُ (المجادلة):

سُمِّيت سورةُ (المجادلة) بهذا الاسم؛ لافتتاحها بقصَّة مجادلةِ امرأةِ أوس بن الصامت عند النبي صلى الله عليه وسلم.

وتُسمَّى كذلك بـ (قَدْ سَمِعَ)؛ لافتتاحها بهذا اللفظِ.

1. الظِّهار وكفَّارته (١-٤).

2. خَسارة مَن عادى اللهَ، وتعدَّى حدوده (٥-١٩).

3. حال أعداء الله، ومدحُ أوليائه (٢٠-٢٢).

ينظر: "التفسير الموضوعي لسور القرآن الكريم" لمجموعة من العلماء (8 /34).

يقول ابنُ عاشور رحمه الله عن مقصد السورةِ: «الحُكْمُ في قضيَّة مظاهرة أوسِ بن الصامت من زوجه خَوْلة.
وإبطالُ ما كان في الجاهلية من تحريم المرأة إذا ظاهَر منها زوجُها، وأن عملهم مخالفٌ لِما أراده الله، وأنه من أوهامهم وزُورِهم التي كبَتَهم اللهُ بإبطالها، وتخلَّصَ من ذلك إلى ضلالاتِ المنافقين؛ ومنها مناجاتُهم بمرأى المؤمنين ليَغِيظوهم ويحزُنوهم.
ومنها موالاتهم اليهودَ، وحَلِفُهم على الكذب، وتخلَّل ذلك التعرُّض لآداب مجلس الرسول صلى الله عليه وسلم.

وشرع التصدُّق قبل مناجاة الرسول صلى الله عليه وسلم.

والثناء على المؤمنين في مجافاتهم اليهودَ والمشركين.

وأن اللهَ ورسوله وحِزْبَهما هم الغالبون». "التحرير والتنوير" لابن عاشور (28 /6).