ترجمة سورة الطور

الترجمة التركية - مجمع الملك فهد

ترجمة معاني سورة الطور باللغة التركية من كتاب الترجمة التركية - مجمع الملك فهد.
من تأليف: مجموعة من العلماء .

Tûr'a,
yayılmış satır satır yazılmış Kitab'a,
ince deri üzerine,
Beyt-i Ma'mûr’a,
yükseltilmiş tavana,
dolu denize andolsun ki,
Rabbinin azabı mutlaka vuku bulacaktır.
Ona engel olacak hiçbir şey yoktur.
O gün gök sallanıp çalkalanır.
Dağlar yürüdükçe yürür.
Yalanlayanların vay haline o gün!
Ki onlar daldıkları bâtıl içinde oyalanıp duranlardır.
O gün cehennem ateşine itilip atılırlar da
«İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur!» denilir.
Bir büyü müdür bu, yoksa görmüyor musunuz?
Girin oraya, sabretseniz de sabretmeseniz de artık sizin için birdir. Siz ancak yaptıklarınızın karşılığına çarptırılacaksınız.
Şüphesiz (kötülüklerden) korunanlar cennetlerde ve nimet içindedirler.
Rablerinin kendilerine verdikleriyle sevinerek (Zira) Rableri onları, cehennem azabından korumuştur.
Onlara: Yaptıklarınıza karşılık afiyetle yiyin, için (denilir).
Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak. Ayrıca biz onları, ceylan gözlü hurilerle evlendirmişizdir.
İman eden ve soylarından gelenlerde, imanda kendilerine tâbi olanlar (var ya)! İşte biz, onların nesillerini de kendilerine kattık. Onların amellerinden de bir şey eksiltmedik. Herkes kazandıklarına karşı bir rehindir.
Onlara canlarının istediği meyve ve etten bol bol verdik.
Orada karşılıklı kadeh tokuştururlar, ama burada (içki yüzünden) ne saçmalama vardır, ne de günaha girme.
Hizmetlerine verilmiş, (kabuğunda) saklı inci gibi gençler etraflarında dönüp dolaşırlar.
Cennettekiler birbirlerine dönüp sorarlar:
Derler ki: «Daha önce biz, aile çevremiz içinde bile (İlâhî azaptan) korkardık.»
«Allah bize lütfetti de bizi vücudun içine işleyen azaptan korudu.»
«Gerçekten biz bundan önce ona yalvarıyorduk. Çünkü iyilik eden, esirgeyen ancak O'dur»
(Rasûlüm!) Sen öğüt ver. Rabbinin lütfuyla sen ne bir kâhinsin, ne de bir deli.
Yoksa onlar: (O,) bir şairdir; onun, zamanın felâketlerine uğramasını bekliyoruz mu diyorlar?
De ki: Bekleyin. Ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim. 
Onlara akılları mı bunu emreder, yoksa onlar, azgın bir topluluk mudur?
Yahut «Onu kendisi uydurdu!» mu diyorlar? Hayır, onlar iman etmezler.
Eğer doğru iseler onun benzeri bir söz getirsinler.
Acaba onlar herhangi bir yaratıcı olmadan mı yaratıldılar? Yoksa kendileri mi yaratıcıdırlar?
Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır! Onlar bir türlü anlayıp inanmazlar.
Yahut Rabbinin hâzineleri onların yanında mıdır? Ya da her şeye hakim olan kendileri midir?
Yoksa onların, üzerine çıkıp gizli sırları dinledikleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse dinleyenleri, açık bir delil getirsinler.
Yoksa kızlar Allah'ın da, oğullar sizin mi?
Yoksa sen kendilerinden bir ücret istiyorsun da, bu yüzden onlar ağır bir borç altında eziliyorlar mı?
Yoksa gayba ait bilgiler kendi yanlarında da, onlar mı yazıyorlar?
Yahut bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Asıl tuzağa düşecek olanlar, inkâr edenlerdir.
Veya onların Allah’tan başka bir ilahı mı var? Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır.
Gökten düşen bir kütle görseler «Üst üste yığılmış bulutlardır» derler.
Artık çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar onları kendi hallerine bırak.
O gün planları kendilerine hiçbir fayda vermez ve yardım da görmezler.
Şüphesiz zulmedenlere, ondan başka da azap vardır. Fakat çokları bilmezler.
Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin. Kalktığın zaman da Rabbini hamd ile tesbih et.
Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışından sonra da O’nu tesbih et.
سورة الطور
معلومات السورة
الكتب
الفتاوى
الأقوال
التفسيرات

سورة (الطُّور) من السُّوَر المكية، نزلت بعد سورة (السَّجْدة)، وقد جاءت بتحذيرِ الكافرين من تحقيقِ وقوع العذاب بهم؛ ترهيبًا لهم من عاقبة كفرهم، كما أبانت عن صفاتِ أهل التقوى التي ينبغي أن نتصفَ بها، وبيَّنتْ جزاءَ الكفار، وسُوءَ عاقبتهم التي ينبغي أن نَحذَرَ منها، و(الطُّور): هو اسمُ الجبل الذي كلَّم اللهُ عليه موسى عليه السلام.

ترتيبها المصحفي
52
نوعها
مكية
ألفاظها
312
ترتيب نزولها
76
العد المدني الأول
47
العد المدني الأخير
47
العد البصري
48
العد الكوفي
49
العد الشامي
49

* سورة (الطُّور):

سُمِّيت سورةُ (الطُّور) بهذا الاسم؛ لافتتاحها بقَسَم الله بـ(الطُّور)، و(الطُّور): هو اسمُ الجبل الذي كلَّم الله عليه موسى عليه السلام.

* كان صلى الله عليه وسلم يقرأُ في المغرب بـ(الطُّور):

عن جُبَيرِ بن مُطعِمٍ رضي الله عنه: «أنَّه سَمِعَ النبيَّ ﷺ يَقرَأُ في المغرِبِ بالطُّورِ». أخرجه ابن حبان (١٨٣٣).

* كان صلى الله عليه وسلم يَقرأ (الطُّور) وهو بجانبِ الكعبة:

عن أمِّ المؤمنين أمِّ سلَمةَ رضي الله عنها، قالت: «شكَوْتُ إلى رسولِ اللهِ ﷺ أنِّي أشتكي، فقال: «طُوفِي مِن وراءِ الناسِ وأنتِ راكبةٌ»، فطُفْتُ ورسولُ اللهِ ﷺ يُصلِّي إلى جَنْبِ البيتِ، يَقرَأُ بـ {اْلطُّورِ * وَكِتَٰبٖ مَّسْطُورٖ}». أخرجه البخاري (٤٨٥٣).

1. تحقيق وقوع العذاب (١-١٦).

2. صفات أهل التقوى (١٧-٢٨).

3. مزاعمُ باطلة (٢٩-٤٦).

4. عاقبة المكذِّبين، وحفظُ الله لرسوله صلى الله عليه وسلم (٤٧-٤٩).

ينظر: "التفسير الموضوعي لسور القرآن الكريم" لمجموعة من العلماء (7 /468).

يقول البِقاعيُّ مشيرًا إلى مقصدها الأعظم - وهو إثبات وقوع العذاب بمَن عصى وكفَر -: «ومقصودها: تحقيقُ وقوع العذاب، الذي هو مضمونُ الوعيد المُقسَم على وقوعه في (الذَّاريَات)، الذي هو مضمون الإنذار المدلول على صدقِه في (ق)، وأنَّ وقوعه أثبَتُ وأمكَنُ من الجبال التي أخبر الصادقُ بسَيْرِها، وجعَل دَكَّ بعضِها آيةً على ذلك، ومِن الكتاب في أثبَتِ أوضاعه؛ لإمكان غَسْلِه وحَرْقِه، ومن البيت الذي يُمكِن عامِرَه وغيرَه إخرابُه، والسقفِ الذي يُمكِن رافِعَه وَضْعُه، والبحرِ الذي يُمكِن مَن سجَرَه أن يُرسِلَه». "مصاعد النظر للإشراف على مقاصد السور" للبقاعي (3 /28).